ETHAN

9 4 0
                                    

İhtiyar beni çağırdığında sesinden birşeylerin ters gittiğini anlamıştım.

Biz lycan soyuna aittik, bu nedenle aramızda ki bağ diğer kurtlara göre daha yoğundu. İçindeki acının onu nasıl yavaş yavaş yok ettiğini yıllarca izledim.
Babil sürüyü terk ettiğinden beri kral kendinde değildi. Tebaasında ki kimse onun yıkılışına şahit olmadı. Fakat ben herşeyi biliyordum. Sessizce kendini toparlamasını bekledim. Ne varki dün geceye kadar hep acı dolu bir kalbe sahipken gece yarısından sonra kalbi daha güçlü atmaya başlamıştı. Anladım ki birşeyler onu yeniden hayata döndürmüş keder dolu kalbi bir gece de huzura kavuşmuştu.

Fakat sabahın ilk ışıkları yaşlı kalbinin ritme değişmişti. Odasına doğru giderken adımı kükremesiyle doğru tahmin ettiğimi anlamıştım. Bütün bu değişikliklerin tek bir anlamı olabilirdi. Babil geri dönüyordu fakat hayırlı haberlerle değil.

Kral Warba'nın yanındayken kendi ekibimle zihin bağlantısı kurup ormanın girişinde hazırda beklemelerini emretmiştim. Ekibimin tamamı lycanlardan oluşuyordu.
Biz kraliyet soyunu korumakla görevliyiz. Daha doğrusu direk kralı. Yanlarına vardığımda hızla ormana girdik.
Babil'in kokusunu alabiliyordum. Kanla karışık bir kokuydu. Onun yanında çok garip bir koku daha vardı. Muhtemelen kızıydı ama kokusu çok farklıydı tam o anda onun acı çığlığı hepimizin gözlerine kırmızı bir perdenin inmesine neden oldu. Hepimiz form değiştirip lycan formunda koşmaya başlamıştık. Acı dolu haykırışına güçlü bir ulumayla cevap verdim. Kendimi olduğumdan daha hızlı ve ve güçlü hissettim. Oraya vardığımızda Babil kanlar içindeydi ve yaraları kara bir dumanla kaplıydı. Yan tarafında ise bir kız uzanıyordu gölgeler kızın etrafını sarmış garip sesler çıkarıyordu. Garip bir şekilde bizi fark etmemişlerdi. Hızla üstlerine saldırdık. Hepsi yeni uykudan uyanmış gibiydi. Göz renkleri normal insan rengine dönmüştü fakat bizi görünce siyah ve gri birer dumana dönmuslerdi.
Hepsinin boynuna saldırdık kendimizi durduramıyorduk. Onları tamamen parçalara ayırdığımızda yere dökülen insan kalıntıları hepimizi şaşırtmış ve aklımızda ki bulanıklık yok olmuştu.
Az önce neden böyle davrandığızı düşünecek vaktimiz yoktu. Hepimiz Babil ve kıza bakmak için yanlarına gittik. Babil'in kalbi hafifte olsa hala atıyordu. Atasının yanında daha çabuk toparlanabilirdi.
Fakat kızın yanına yaklaşmakta zorlanıyorduk. Ondan yayılan koku içgüdülerimizi zorluyordu. Garip bir şekilde zarar gördüğü için sınırlı ve agresif hisseeiyorduk. Koku kızın ayağındaki kelebek şeklindeki bir dövmeden geliyordu. Etrafa derin ve hayat dolu bir sıcaklık yayılıyordu. Gözlerimle kızı taradım, kanaması yoktu ama kalbini hiç birimiz duymuyorduk.
Hiç tanışamadığımız prenses topraklarımıza girdiği gün can vermişti.
Babil buna dayanamazdı. Her ne kadar inatçı olsa da kral Warba'da çoktan yokluğunu hissetmeye başlamıştır.

Bedenimi tarifi imkansız bir öfke sardı. Etrafımdakilere baktığımda hepsinin aynı olduğunu gördüm. Hepimiz aynı anda ulumaya başlamıştık. Cılız bir ses ulumamızı durdurdu. Ses kafamızın içinden mi geliyordu yoksa ormandan mı emin olamıyorduk. Etrafımıza baktık. Ses gittikçe güçlendi. Sesin ne dediğini tam olarak anlayamıyorduk. Bu kadim dildi. Kadim dili bilen iki ırk kalmıştı. Cadılar ve ejderha ırkları. Koku azalmaya başladı. Ardından biri ninni söylemeye başlamıştı. Yeni den etrafa bakıp kokladım ama ne yabancı bir koku ne de yabancı biri vardı. Ninni durduğu an bir kalp sesi duyuldu. Koku yok denecek kadar azalmıştı. Prenses bize geri dönmüştü. İçimde daha önce hissetmediğim bir ferahlık ve mutluluk vardı. Bugün olanlar hepimizi şaşkına uğratmıştı. Adamlarından birine Babil'i işaret edip kıza adım attım.

Yaklaştıkça kumral saçlarının toprağa bir sarmaşık gibi yayıldığını gördüm. Her adımda kalbim daha özgür hissediyormuş gibi daha coşkulu çarpıyordu. İnsan formuma dönüştüm ve koşmaya başladım. Diğerleri de mesajı almıştı artık varis ve prenses ait oldukları yere dönüyordu.
Prensesi şimdiden kabul etmemiz ne kadar mantıklıdı bilmiyorum ama sanki her zaman buraya aitmiş gibi hissediyordum.
Çok ufak tefekti. En azından bizim ırka göre öyleydi. Hepimiz kadınlarımız dahil biraz iri yarıydık. Çabuk acıkır çok yerdik. Ama bu kız bir yaprak gibi narindi. Kalbi ise onun aksini iddia edercesine güçlü atıyordu. Sanki az önce hiç durmamış gibi saraya yaklaştıkça güçleniyor ve teni nirmal rengine geri dönüyordu. Babil bile henüz iyileşme belirtisi göstermemişti.

Saraya varır varmaz kral Warba bizi kapıda karşıladı güçlü kalbi Babil'i görünce çökmüştü. Gözlerindeki acı ve nefret birbirine tezattı.
"Aşağı da yeni revir hazırlandı. Oraya götür Ethan"
"Prenses iyi kral Warba"
İhtiyar arkasını dönmüş gidiyirken bir anda durdu ama dönüp torununa bakmadı. Sanki ona bir şey olacak diye korkudan uluyon o değilmiş gibi.
"Biliyorum Ethan görevini yap."
Aşağı kattaki revire girer girmez doktorlar bizi karşıladı. Babil bir sürü cihaza bağlandı. Yolda gelirken insan formuna dönüşmüştü. Hala kanaması devam ediyordu. Teni çok solgundu. Kalp atışları hala normale dönmemişti. Prensesi sedyeye aldılar. ona yaklaşan doktora hep beraber hırladık. Doktorlar şokla bize dönmüşlerdi. Birbirimize baktığımızda gözlerimiz renk değiştirmişti. Ve dişlerimiz uzanmıştı. Hepimiz şaşkınlık içinde prensese döndük yeniden kokusu güçlenmiş kalp atışları daha da güçlenmişti. Revirin kapısı büyük bir gürültüyle açılmış içeriye kral Warma girmişti.
Birden bağıran kral hepmizi şaşkına uğratmıştı.
"Size şu lanet küçük kurdu susturun demiştim"
Gözleri yatağa kaydığında kızın henüz uyanmadığını görünce şaşkınlıkla bize döndü.
Koku çoğalmaya devam etti hepimiz dönüşmemek için kendimizi sıkıyorduk. Kral bir anda öfkelenip Babile döndü ve var gücüyle uludu. Babil'in kalp atışları düzelmeye ve koku azalmaya başladı. Bir kaç dakika içinde hepimiz normale dönmeye başlamıştık.
"İstediğin oldu mu seni küçük cadı"
"Ne oluyor amca kiminle konuşuyorsun"
"Kiminle olacak bu küçük cadıyla tabiki. Yattığı yerden kralına emir verme cüretini gösteriyor."
Hepimiz tekrar prensese baktık ama durumu haal stabil görünüyordu. Bugün bu kız hepimizin devrelerini bozmuştu. Ama Warma'yı uzun zamandır ilk defa bu kadar hayat dolu görüyordum. Çatık kaşlarının ardında daha önce görmediğimiz bir gurur vardı. Ormanda duyduğumuz ninniyi yeniden duymaya başladık. Koku tamamen yok olmuştu. Kral gözlerinde büyük bir şaşkınlıkla prensese baktı.
"Kadim dili duymayalı yüzyıllar olmuştu. Hazırlıklı olun oğullarım torunum bize hayırlı haberler getirmemiş."
Ninni sona erince prenses derin bir nefes alarak uyanmıştı. Gözleri gök mavisi gibiydi ve içerisinde eflatun renkte bir çiçek var gibiydi. Gözlerini kırptı ve bizi gördü gözleri artık kahverengiydi.

Etrafa bakıp Babil'i görünce gözlerini kocaman açarak yataktan fırladı ve babasının önüne geçerek bağırmaya başladı.
"Ona ne yaptınız" Birden Romez'in üstüne atladı ve onu parçalamak ister gibi pençelerini boynuna geçirdi.
Gözleri yine renk değiştirmişti. Bu sefer tamamen eflatundu. Kral Warba onu durdurmak için otoriter bir şekilde uludu. Kralı olduğu için onu durdurabilirdi. Fakat karşılığı daha kızgın bir uluma oldu. Prensesin sesi hepimizi terletmiş ve yarım dönüşmemize neden olmuştu. İhtiyar şokla karşısında ki kıza bakıp konuştu.
"Kendini hala ormanda sanıyor uyuyun onu hemen"
Demesi kolay peki biz neden kral Warba'nın otoriter emrine karşı çıkmak istiyoruz. Ben irademi haka koruyabiliyordum fakat diğerleri çoktan ihtiyara öfkeyle bakmaya başlamıştı. İşte bu büyük bir sorun.

Devam edecek...

Bir bölümün daha sonuna geldik arkadaşlar🥹 vote❤️ ve yorumları unutmayın 😸❤️

Saron'un Ateşi🔥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin