9

862 91 27
                                    

Merabe

Şimdi size soru???

Ben okuduğum bazı kitaplarda ukeleri küfürlü konuşan fırlama tipler olarak görüyorum ve bu tarzı sevemiyorum okuyamıyorumda bu benim kendi düşüncem

siz ne düşünüyorsunuz ya da ne tarz ukeler seviyorsunuz >>>>

başlayalım kanzi

Nefes alamıyordum, kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki göğüsümü delip gidecekmiş gibiydi. Depo da kapalı kaldığım ilk dakikalarda titreyen bacaklarım artık vücudumu taşıyamaz hale geldiğinden yere çöküp ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.

Demir, kapıyı kapayıp gittiğinde avazım çıktığı kadar bağırıp çığlık atmıştım ama kimse duymamıştı, ya da duyup ses etmemişlerdi.

Şimdi kalan son gücümle kapıyı ufak ufak tıklatıyordum.

Geçen sürede düşünecek vaktim çok olmuştu ama karanlık beyin fonksiyonlarımı kullanmamı engelliyor, üstüne üstlük o kadar zaman geçmesine rağmen karanlığa gözlerim bir türlü alışamıyordu.

Hiçliğin ortasında gibiydim.

Telefonum yanımdaydı fakat çekmiyordu, hem çeksede arayabilecek kimsem yoktu. İşte bu düşünce aklıma sinsice girdiğinde abimin yokluğu bir tokat gibi yüzüme vurmuştu.

O günü hala dün gibi hatırlıyordum..

26 Kasım 2020

"Heyecanlı mısın?"

"Yoo."

"Yalana bak! Yüzün menemenlik domates gibi olmuş, hala yoo diyosun."

"Ya abi! Gerçekten mi? Off nası gidicem şimdi?"

"Sakin ol. İyisin, sıkıntı yok, hala benim yakışıklı kardeşimsin."

Abimin dediğinden sonra minnetle baktım yüzüne, o benim en büyük destekçimdi.

Araba üniversitenin önünde durduğunda elimde tuttuğum küçük not defterimi sıktım, o kadar heyecanlıydım ki, yeni bir ortam, yeni insanlar ve en önemlisi öğreneceğim bilgiler.

"Abi.. Teşekkür ederim."

"Şimdi teşekküre gerek yok, mezun olup mesleğini eline aldığında bana en büyük teşekkürü etmiş olacaksın."

Dediği şeyle gözlerim dolmaya başlamıştı, o da anlamış olacak ki kafama bi tane yapıştırdı.

"Ağlamak yok, bugün en mutlu günün.. Tunç, biliyorsun annemle babam-"

"Abi, biliyorum, ağlamıcam artık."

İkimizde gülen suratlarımızın arkasında ki yıkımı biliyorduk ama ben bu yıkımı daha az hissediyordum, abim sayesinde.

Arabadan inmeye hazırlandığım vakit durdurdu beni.

"Tunç, abim, sen benim bu dünyada ki en büyük gurur kaynağımsın, unutma tamam mı?"

Sanki bu söylediği ile biliyordu ne olacağını, ama o an aklımın ucundan bile geçmemişti.

"Biliyorum abim, unutmam asla."

"Hadi bakalım, geç kalma, akşam da şöyle güzel bir yemek yeriz, kutlarız bugünü."

"Çok iyi olur, hem akşam gelirken en sevdiğin tatlıdan alıcam."

"İşte bu, aslanım benim be."

Kıkırdayarak indim arabadan, keşke inmeseydim, keşke son kez sarılsaydım abime, son kez kokusunu doya doya çekseydim içime, ama dedim ya aklıma bile gelmemişti böyle bir ihtimal.

Dersler bittikten sonra tatlıyı da alıp eve geçtim, abim daha gelmemişti, işi uzadı diye düşündüm.

Sofrayı hazırladım, kanepeye oturup bir film açtım, gelene kadar onunla oyalanırım diye düşündüm, ama o hiç gelmedi.

Gece saat 2 ye gelirken telefonun sesine uyandım, arayan abimin arkadaşıydı.

"Alo."

"Tunç, attığım konuma gelebilir misin?"

"Noldu Aslan abi?"

"Gel sen koçum, hadi gel."

Ağlamaklı çıkan ses içime çok büyük bir şüphe düşürmüştü.

Apar topar çıktım evden, attığı konum hastaneyi gösteriyordu, taksiyle geldiğimde bahçede gördüm Aslan abiyi.

"Aslan abi?"

Gözleri yaşlı bir biçimde bana döndüğünde anladım ne olduğunu, ama işte abim ya güçlü, yıkılmaz abim, konduramadım.

"Aslan abi iyi misin? Abim nerde, akşam yemeğe de gelmedi, o kadar uğraştım, sevdiği tatlıyı da aldım ama gelmedi. Nerede? Abim nerde Aslan abi? Abim-"

Ağlayarak kurduğum cümleler Aslan abinin beni göğsüne çekmesiyle son bulurken, bu sessizlik kabullenişimin başlangıcıydı.

O an zaman durmuş, yaslandığım duvar üzerime çökmüştü.

Günümüz

O günü hatırlamak bana hiç iyi gelmezken gözyaşlarım inatmış gibi daha hızlı akmaya başladı.

Çaresizlik, şu an tek sahip olduğum şeydi. Bundan sonra ne olacak, çıkabilecek miyim buradan ya da burada ölüp gidecek miyim, bilmiyordum.

Vücudum stresi ve üzüntüyü daha fazla kaldırmadığından oturduğum yere doğru uzandım, belki hiç çıkamayacaktım, son anlarımı sevdiğim şeyi yaparak yani uyuyarak geçirecektim.

Kafamı yere yaslayıp gözyaşlarımın yeri ıslatmasına izin verdim.

Ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum ama kapının sesi geldiğinde gözlerimi hızla açtım.

O an sanki bütün enerjim tükenmemiş gibi hızla yerimden kalktım ve kapıya koştum, yarım açık olan kapıyı çekip kendimi dışarı attım, temiz havayı içime çekerken allaha binlerce kez teşekkür ediyordum.

Bir süre gözlerim kapalı bir şekilde yerde oturup detin nefesler alırken gözlerimi açtım, hava aydınlanmıştı, demek ki bütün gece burada kalmıştım.

Etrafta gözlerimi gezdirirken, yerde ki kağıt dikkatimi çekti, yeni konmuş gibiydi.

Kağıda uzanıp yazan yazıyı okumaya çalıştım, gözlerim aydınlığa tam alışmadığından zorlanıyordum.

"Demirden uzak dur."

Yazıyı okuduktan sonra bir süre bakışlarımı kağıtta gezdirdim.

Hayır, ben uzak durmayacaktım, onu öyle bir yere gömücektim ki benimle gözgöze geldiğine bile pişman edicektim.

Zavallı küçük kokoreçim Tunç 🥹

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 02 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

STAJYER ÖĞRETMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin