7. BÖLÜM GELDİ HAAANIIIMMMM
yorum yapmaya çekinmeyin bu arada yapın, benim çok hoşuma gidiyo okumak, cevap vermek vss.
Yapın yani.
başlayalım kanzi
Sabah okula geldiğimden bu yana her teneffüs velilerine ulaşmaya çalışıyordum, ama sadece çalışıyordum.
Çünkü çoğu ya hattını kapattırmış ya da açmıyordu. Bu böyle olmamalıydı hem, ben liseye giderken otomatik mesajla bilgilendirilirdi veliler, gelmek isteyen ya da merak eden gelirdi.
Bu okulu şikayet etmek yetmeyecekti anlaşılan, kapattırmak lazımdı.
Önümde ki kara kapaklı defteri kapayıp ümitsizce zili bekliyordum, burada da zaman geçmiyordu gerçekten, kimseyle konuşmuyordum çünkü hiç biri karakterime uyan insanlar değildi.
Mesela Gülçin Hanım, onu müdür beyle yakaladığımdan beri ben uzak duruyordum o da zaten eskisi gibi yılışık davranmıyordu, davranamıyordu demek daha doğru olur.
Ya da Yalçın Bey vardı mesela, beden eğitimi mezunuymuş ama burada diğer derslere de girmek zorunda olduğundan mesleğini yapamıyormuş, sanki biz çok yapıyoruz gibi. Her öğretmenler odasına geldiğimde sızlanmalarını dinlemekten gına geliyordu.
Genel olarak hepsinin derdi aynıydı, niye bütün derslere girmek zorundayız?
Ama bunun için de kimse sesini çıkarmıyordu, bu da ilginçti.
Neyse benim meseleme dönersek, sonuç olarak hiç bir veliye ulaşamamıştım, sınıfım gülmekte haklıydı.
Ders zili çaldığında kitabı da elime alıp sınfımın yolunu tuttum, belki bir ümit bir kaçını ikna edebilirsem ailelerini çağırabilirdim.
Sınıfa girdiğimde saçma bir sessizlik hakimdi, şüpheliydi.
Sıraya kitapları koyup sınıfa döndüm, hepsi bıyık altından gülerek önlerinde ki kitaplara bakıyorlardı. Sonrasında ön sıralarda oturan, ismi sanırım Salihti, öğrencim söz hakkı almak istemişti.
Sınıfta da bir tek bu çocuk söz hakkı alarak konuşuyordu.
"Söyle Salih."
"Hocam, ulaşabildiniz mi velilerimize?"
Sende mi Salih.
"Hayır ulaşamadım, ama iletmenizi istiyorum, yarın yapılacak toplantı."
"Hocam toplantı olunca okula gelmemize gerek olmuyo dimi?"
Arka sıralarda oturan birinin sorusuyla zaten yerinde olan sinirim kaynamaya başlamıştı.
"Gerekiyor, ne sanıyorsunuz ki? Siz ilettik diyeceksiniz ama hiç birinin haberi olmayacak sonra ben sınıfta enayi gibi onları beklerken siz dışarda takılıp arkamdan dalga mı geçeceksiniz?"
"Estağfirullah hocam öyle de-"
"Yeter! Şuraya geleli 2 hafta olmadı daha ama müdür beyin dediği kadar varsınız hatta fazlası, hiç biriniz mi geleceğini düşünmüyor, hadi onu geçtim, hiç biriniz mi ailenizi gururlandırmak istemiyorsunuz?"
Her sinirlendiğimde olduğu gibi yine gözlerim dolmaya başlamıştı, nefret ediyordum bu huyumdan ama yapacak bir şey yoktu, ben mesleğimi önemsiyordum ve layıkıyla yerine getirmek istiyordum ama bunlar öyle insanlardı ki, hiç birinin umrunda değildi.
Derin bir nefes aldım, çünkü az sonra alamamaya başlayabilirdim..
"Bakın, ben bu mesleği okumak istediğimde babam bana hiç destek olmadı annem de öyle, tek destekçim abimdi ama o da.. Vefat etti. Sonrasında bırakmayı çok düşündüm ama onun anısına saygısızlık edemezdim. Şimdi siz böyle yaptıkça sanki.. Sanki abimin benden memnun olmadığını hissediyorum. Eğer amacınız buysa, tebrik ederim, başarıyorsunuz."
Dolan gözlerimi daha fazla tutamayacağımı anladığım an terk ettim sınıfı, dediklerimin bir anlamı var mıydı onlar için, onu bile bilmiyordum.
Bahçeye çıkıp okulun arka tarafına dolandım. Kimsenin yıkılmış halimi görmesini istemiyordum.
Kaldırıma çöküp bir süre akıttım gözyaşlarımı.
Yanımda bir hareketlilik hissettim ama kafamı kaldırıp da bakacak mecalim yok gibiydi.
Omzuma konulan elle kafamı anca kaldırabilmiştim.
"Demir?"
Öyle bir bakıyordu ki, kızmış gibiydi. Ama burada kızması gereken bir kişi vardı, o da bendim.
"Sınıfa dön, gelicem bende birazdan."
Tekrar kafamı dizlerime koyduğum kollarıma yaslayacakken sesini duydum.
"Gerek yok zil çalacak zaten."
Sesi çok güven vericiydi, tıpkı abimin ki gibi. Neden sinirlendiğim veya üzüldüğüm anlarda aklıma gelmek zorundaydı ki?
"Offf. Beni yalnız bırakır mısın o zaman?"
"Hayır."
"Demir-"
"Bir kere konuşucam, sende dinliceksin. Anladın mı?"
Anlamaz gözlerle suratına baktığımda devam etti.
"Başın sağolsun öncelikle, abin için üzgünüm. Asla senin düşündüğün gibi bir amacımız yoktu. Hatta bir amacımızda yok, kafanda kurma daha fazla. Sen öğretmen olmak istiyosun ama biz öğrenci olmak istemiyoruz Tunç."
"Ben- "
"Sözümü kesme. Sana olan davranışlarımız, sana özel değil önce bunu anla. Sınıftakilerin yüzüne baktın mı hiç? Hepimiz gözünde umursamaz görünüyoruz, okulu umursamıyoruz doğru çünkü hepimizin başka dertleri var. Kimimiz ev geçindiriyo, kimimizin hasta anası babası var, kimimizin başını sokacak bir evi bile yok. Bunca derdin arasında okulda ki başarımızı hangimiz sikimize takarız. Zorunlu olmasa liseyi bile bitirmem ben. Sana burda abin gibi öğüt veremem zaten dediklerimi de öğüt olarak alma, uyarı say. O konuşmanı yapıp sınıftan çıktıktan sonra peşinden gelmek isteyen çok oldu ve hiç biri de bu konuşmayı yapmak için istemedi. Demem o ki, stajını yap, okulundan mezun ol ve git. Gerçek bir okulda gerçek bir öğretmen ol. Burda geçirdiğin zamanda da dediklerine ve yapmaya çalıştıklarına dikkat et, çünkü ne o arkanda sandığın müdürün ne de diğer öğretmenler, hiç biri seni koruyamaz."
Yanımdan geldiği sakinlikle kalkarken, ben hipnoz olmuş gibi hareketsiz duruyordum. Gitmeden önce de söyledikleri içimde ki korkuyu daha da alevlendirmişti.
"Ha bu arada, staj zamanın bitip de buradan gittiğinde, sakın okulu şikayet etmeye ya da okulla ilgili bir şey yapmaya kalkma, zararı sana olur."
Bu okula geldiğim gün adam edeceğimi sandığım öğrencilerden biri tarafından, bugün tehdit edilmiştim.
Açıklama kısımları hariç bölüm tam 777 kelime ve 7. bölüm, böyle bir denk geliş olabilir mi???
Hemen dilek tutun...
Bi de acaba kitap bxb olmaktan çıkıp dostluk kitabına mı dönüşüyo 😊😊😊
ŞAKAYDI.
öpüyorummmmmm hepiniziiiiii 💗💗💗💕💕👑👑🎀🎀✨✨✨

ŞİMDİ OKUDUĞUN
STAJYER ÖĞRETMEN
ספרות נוערÜniversite stajı için erkek meslek lisesinde öğretmenlik yapacak olan Tunç...