Zaman nasıl geçti anlamadan yaşlılık gelmişti. Onu en iyi anlayan eşi bir kaç yıl önce kanserden ölmüştü,o yüzden de pek hayata barışık olduğu söylenemezdi."Bence hayat benden nefret ediyor baksana kızım bile arayıp sormuyor"
Hayat acımasızdı,evet ama bunun yüzünden hayatın nefret ettiğini söylemek, daha doğrusu onu acımasız görmek biraz haksızlıktı,çünkü insan kendi yaptıklarından sorumludur,öyle gerektiği için öyle olmuştur.Ben onu her ziyaret edişim de kızından mutlaka ufakta olsa-bazen uzunca hatta saatlerce,bazense bütün gün-
Ama lafa başlarken hep "Herşeyi ile aynı" diye başlardı sonrasından devam ederdi."Benjm bir suçum yok,ben onun annesini çok sevdim eşimdi o benim,sanki benim yüzümden kanser olmuş gibi sürekli bana sitem halinde kızım gel bari sende gitme benden diyorum ama gelmiyor off ulan off"gözleri nemlendi ağlayacak gibi oldu. Bir bardak su verdim, sağ ol dercesine başını salladı sonra da yine kalkıp pencere köşesindeki yere oturdu dışarıyı izledi kuşları uçuşu,o kuşların çıkardığı sesler huzur veriyordu ona.
Zaman ilerliyor ve aradan 4 yıl geçti. Zaman hızlı ilerliyor sanki bana karşı,ölüm yaklaşıyor ve hala kızım yok senden ona mektup göndersen olmaz mı? Desen baban ölüyor son kez seni görmek istiyor."
Gönderdim ama yanıt gelmedi.
Yıllar geçti,yaşlı adam artık elden düşmüş ölümü bekliyordu.
O sırada bir mektup daha yazıp gönderdim.
Bu sefer yanıt geldi ve ölmeden iki gün önce kızı ile konuşup aralarında ki buzu erittiler yaşlı adam iki gün sonra öldüğünde içinde yüzünde hoşluk vardı, mutluluk vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enzi
AcakBilmiyorum düşüp galiba kafamı kırdım halsizdim sadece Enzi hayatın zorlukları ve insan içi problemler .