17

278 28 22
                                    


muzaffer adil erdem'le iki gündür konuşmuyordu. ve erkin'le karşılaştıkları her an tanımıyormuş gibi yanından geçip gidiyordu. erkin bu durumu kendi üzerine alınıp dayanamadığı noktada, muzaffer'in son molasında peşinden çıktı.

"ne diye annene küfür etmişiz gibi yüz çevirip duruyorsun? nikahıma almam seni merak etme."

erkin'in sinirli homurtusuna göz devirdi muzaffer.
"git ötede başkalarına iliş, bana bulaşma."

öyle hırslıydı ki erkin, hırsından daha da çatıldı kaşları.
"seninle uğraşmak istiyor ama benim canım, onu ne yapacağız?"

erkin'in hırsı boş bir durumdu muzaffer için, canı sıkılmış kendine oyuncak arıyordu belli ki. ama muzaffer'in bir sabrı vardı ve o sabır iki gün önce ahiretliğim dediği adamın evinde kalmıştı.
"canını sıkarım, git."

uğraşmak istemiyordu, zaten kardeşinin kalbini kırmıştı bir de yetim kalbi kırmak istemiyordu. kimsenin ahını vebalini almadan kimseciklere ilişmeden yaşayıp gitme arzusundayken iki günde birsürü kırgınlıklara sebep olmak yüreğine ağır geliyordu.

"gitmiyorum işte. ne diye görmezden geliyorsun ki sen beni? ne yapmış olabilirim yani? sinir oluyorum senin böyle aşırı yukarıdan konuşup çevredekileri küçük görüyor olmandan! hatta nefret ediyorum."

erkin'in sözleriyle kızgın bakışlarını ona çevirdi muzaffer.
"ne zaman küçük gördüm ben seni? ne zaman yukarıdan konuştum? önyargılı olan da sokak ortasında güpegündüz engelli bir kadına tacizde bulunacağımı düşünecek noktaya gelen de sen değil misin? var git yoluna erkin! benim derdim bana yeter! bir de sen eklenme üstüne! haydi selametle."

erkin'in cevap vermesini beklemeden içeri girip ömer'e söz verdiği çalışma günlerinin sonuncusunu tamamlayıncaya dek hiçbir şey düşünmeden çalıştı. nihayet gün muzaffer için sona erdiğinde, patron onun çalışmasından memnun olduğunu dile getirip iş teklif etse de muzaffer kuru bir teşekkürle reddedip oradan ayrıldı. kapalı alanda durdukça duvarlar üzerine gelmeye başlamıştı ve hâlâ adil erdem'in kırgın bakışları gözleri önünden gitmiyordu.

offlayarak kısa saçlarını karıştırıp evinin yolunu tuttu, meryem'den akıl alması gerektiğine inanıyordu fakat dostunun sırrını açık etmek istemiyordu. düşünceler içinde evine yürürken ne ara geldiğini dahi anlamadı. ve aynı düşünceli haliyle tırmandı merdivenleri.

elindeki anahtarla kapıyı açtığında olabilecek en normal düzeyde tuttuğu ses tonuyla seslendi kardeşine; "selamunaleyküm fıstığım, ben geldim."

meryem odasından çıkarken kaşları çatıktı.
"aleyküm selam abi, hoş gelmiş gibisin."

meryem'in kinayeli sesi iyice içini sıktı muzaffer'in.
"sen de yüklen güzelim, bi sen kalmıştın" diye mırıldanarak banyoya ilerlerken meryem hâlâ abisini izliyordu.

"adil erdem abilerden geldiğimizden beri bir tuhafsın abi. ilteriş abiye hem davet için teşekkür etmek hem de alelacele kalktığımız için özür dilemek maksadıyla yazdığımda, senin ilteriş abiyle konuşmamdan memnun olmayacağını söyledi bana. bu ne demek? zaten o gün bir anda yüzün düştü, adil erdem abimi de öyle boynu bükük bıraktık geldik. ne oluyor abi? allah rızası için anlat yoksa gerçekten küseceğim sana!"

muzaffer odasına girip üzerini değiştirirken kız kardeşinin sitemini duymamayı diledi fakat elinde değildi, küçücük bir evin birbiriyle dip dibe odaları bunu engelliyordu.

sonunda omuzlarını düşürüp salona geçerken meryem'in arabasını da ilerletti. kardeşini kucaklayıp kanepeye aldıktan sonra hemen dizinin dibine, yere oturup dizlerinin üzerine yerleştirdi ellerini.

İLTERİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin