Yıldıza basmayı unutmayın!!
─── ⋆⋅☆⋅⋆ ──Bazı yorgunluklar vardır, bedenen değilde ruhen olan.
Ruhum yorgundu.
Kaybedişler ruhu yorardı. Geri dönüş olmadığını bilmekte ruhu yorardı. İsterdin geriye dönmek, kaybetmemek.
Sonra geri dönüş olmayışı yüzüne soğuk su gibi çarpardı.
Öyle anlarda hiçbir şey iyi şekilde devam etmeyecek sanırsınız ama hayat bazen iyi olur size karşı.
Onca kaybı yaşatmamış gibi.
Benim gece mesaisi başlamıştı gene. Evin balkonunda sigara içerek geçmişi düşünüyordum.
Sigaradan nefret ederdim ama sadece böyle durumlarda elime alıyordum.
Etraf sessizdi, dağa yakın olduğumuz için rüzgar estikçe ağaçlardan gelen sesler garipleşiyordu.
Bazılarına göre bu ses korkutucudur, yıllarca bu sesin içinde yaşamış olanlar ise huzuru işaret eder.
Askerdim ben, öyle melodisi güzel şarkılar yerine gece ağaçların çıkardığı rüzgar seslerini severdim.
7 yılım bu sesin içinde geçmişti. Birileri uyurken, bu sesler ile beraber vatanımı kurtarıyordum ben.
Çoğu insan anlamazdı bunun bağlantısını.
Operasyonda pusudayken duyulan tek ses bu olurdu ya da görev tamamlandığında arkada duyulan tek sesinde bu olduğu gibi.
Benim için güvenli hissettiren sesler içerisindeydi.
Sigaramı küllüğe bastırarak söndürdüm. Kupama kattığım kahvemden bir yudum aldım.
Bu gece bana tatar eşlik ediyordu. "Keşke senin gibi olsaydım Tatar. Sadece hav hav başka bir şey yok."
Başını sevdim. Uykusundan uyanıp bana baktı. "Hav!"
"Bende ondan bahsediyordum işte!" Dedim gülerek. Tekrardan başını sevdiğimde uykusuna geri döndü.
Aklıma babam ve abim geldi tekrardan. Kafamda küçük Güneş ve abim canlandı birden.
Kahkaha atarak abi diyişim duyuldu kulaklarımda. Buruk bir tebessüm oluştu dudaklarımda.
Ben kaçardım, o kovalardı. Bakmayın kovalardı dediğime sadece yürürdü arkamdan. Aramızda 7 yaş olduğu için beni yürüyerek bile yakalardı her zaman.
Yakaladığı zaman yere yatırır gıdıklardı. 'Abii' der kahkaha atardım. Durmazdı tabi devam ederdi gıdıklamaya.
'Abi dur!' durmasını istemediğim halde dur derdim. Biraz gıdıkladıktan sonra dururdu.
Elimden tutar kaldırıp bakkala götürürdü. İstediğim ne varsa alırdı.
Bu anıları hatırlayınca gözümden bir yaş düştü. Bacaklarımı karnıma çektim.
Tanrıdan bir isteğim olsa, bana onları geri vermesini isterdim.
Ama dediğim gibi, geri dönüş yoktu.
Kafamı bacaklarıma yasladım. Başım ağrıyordu, kaçıncı kahvemdi bu bilmiyorum.
Sabah uzun bir göreve çıkacaktık ama ben uyuyamamıştım.
Gözyaşlarımı silip saate baktım. Saat 3 olmuştu, ayağa kalktım. Göreve uykusuz gitmemek için biraz uyuyacaktım.
Tabi uyuyabilirsem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ AĞAÇ DALLARI
Teen FictionAile ağacı, baba ise çınarı temsil ederdi. Benim çınarım yıkılmış dallarım ise kurumuştu. Yayımlanma tarihi: 24/01/24