❺: Ona çok çabuk kapılıyorum.

27 6 26
                                    

Christopher Bang.

"Kan değerleri düşük," Asistanımın söylediklerine nazaran gözlerimi bir an olsun yatakta uzanan çocuktan çekmedim. Huzurlu görünüyordu yüzü. Kömür karası saçlarıysa dağılmıştı yastığa ahenkle. Kirpikleri hafif hafif titriyordu ve haraketli gölgeler yanaklarına değiyordu. "Serumu kaldıracak bünyeye sahip değil."

Dolgun dudaklarımı yaladıktan sonra asistanıma döndüm çatık kaşlarımla. "Ona serum enjekte edilmeyecek." Karşımdaki sarışın kızın kaşlarının çatıldığını gördüğümde ise pek bir umrumda olmadı. "Efendim ama-" Elimi kaldırarak susmasını sağladım ve seri adımlarla odadan çıktım.

Koridorda hızla yürürken önlüğüm iki yana savruluyordu. Bir kaç gündür gergin olan sinirlerim tekrardan gerilmişti. Bir kat yukarıya çıkıp Minho'nun odasına kapıyı çalmadan girdiğimde telefonunu aniden elinden düşürdü. "Kaltak yavrusu!" Değişik küfürlerini üstümde denerken yere düşürdüğü telefonunun ekranına bakıyordu. "Minho,"

"Ne amına koyayım, ne?"

Dudaklarımı yalayarak sıkıntıyla bir nefes verdim aralarından. Bunu ona söylemek ne kadar doğruydu pek bilemiyordum fakat söylemek zorunda olduğumu hissediyordum. "Minho Jisung'a-" Sözümü yarıda kesip kapıya doğru koştuğu sırada zorlukla kolundan tuttum onu. "Bırak lan!"

"Bir dinle!" Onun gibi sesini yükselterek konuştuğumda kapı kulbunda bekleyen eli durdu. "Ne dinleyeceğim oğlum?" Kapı kulbunu çekmeye çalıştığında tekrar durdurdum onu.

"Jisung'a verilen ilaçlar yanlış." Yüzündeki değişimi buruk bir ifadeyle izledikten sonra dolan gözleriyle yutkundum. "Serumu..." Söylemeye dilim varmazken yalvarırcasına bakan gözleriyle gözlerim buluştu. Sesindeki ufacık umutla titreyen dudakları arasından feryad etti. "Hala serumu vücudundan atabilir,"

"Bu çok müm-"

Kapıdan seri hareketlerle çıkıp üst katın merdivenlerine yöneldiğinde çıktığım odaya geri döndüm. Yatakta hala boylu boyunca kıpırtısız uyuyordu. Yan tarafındaki sandalyeye oturup güzel yüzünü izlemeye daldım. Alnında dökülen simsiyah saçları, hafif tombul yanaklarını süsleyen uzun kirpiklerinin gölgesi, düzgün burnu ve en önemlisi dolgun kiraz dudakları ile görüp görebileceğim en güzel insandı.

Bir aydır etrafımda bıcır bıcır dolaşırken, parmaklarını oynatarak bana kızarken ona karşı koymak çok zordu. Ağladığında karşısında ayakta kalamıyor, oturup bende ağlamak istiyordum. Dengemi alt üst ediyordu.

Fazla konuşan insanlardan nefret ederdim. Seungmin'den önce bazen jisung'tan bile bıkıyordum lakin sonrasında o geldi. Konuşuyordu ama sesini duyamıyordum ama ben sesini duymayı öyle çok istiyordum ki bunu kelimelere yansıtamıyordum. Onun haberi olmadan denediğim tedaviler hiç bir sikime yaramıyordu çünkü travmatik bir olaydan kaynaklıydı suskunluğu.

Sesini duymuyordum, teninin sıcaklığını hissedecek kadar bile ona yaklaşamıyordum ama kömür karası gözleri gözlerime değdiğinde tüm vücudumun eridiğini hissediyordum. Titreyen göz bebekleri her zaman çekingenlikle bakarken bana çekinmeden baksın istiyorum.

Kim Seungmin'i gerçekten çok seviyorum ve onun sevgisi bana çok iyi geliyor.

Hareketlenen çocuk duruşumu dikleştirerek alışkanlık olarak kollarımı göğsümde birleştirerek baktım ona yukarıdan. Kara gözlerini ağır ağır araladığında titrek irisleri tekrar benimkilerle buluştu. Gözlerini geriye çekerken canını yaktığım sözlerim yeniden aklıma doldu.

"Hey," Sessizce seslendiğimde gözlerini bana çevirdi. Bunu 'Efendim?' olarak algılarken yutkundum. "Yaseminin solmaya başlamış,"
Güzel yüzünde mimik barındırmaksızın başını salladığında ayağa kalktım. O da ağır hareketlerle ayağa kalkarken sendelediğinde belinden yakaladım.

Hızlı bir hareketle kendini benden uzaklaştırıp dokunduğum yeri ceketininin kolu ile silerken başını yere eğerek önüme düştü.

Önce odasına uğradık, saksıdaki çiçeği kolları arasına aldı ve yüzlerce basamağı tekrar tekrar indik. Asansör benim için bir aydır yalnızca bir hayaldi. Seungmin geldiğinden beri hiç asansöre binmiyordum. Yanımda olsa da olmasa da hep merdiven kullanıyordum.

"Sence yeniden canlanır mı?" Yasemin saksısını merdivenin basamağına bırakıp parmaklarını oynattıktan sonra hemen tekrar sarıldı saksıya. Gözlerimi gözleriyle buluşturduktan sonra saksıdaki yaprakları kararmaya başlamış beyaz çiçeğe değirdim. Umutsuz bir vakaydı belki ama bir umut ışığı içimi aydınlattı. "Bilemeyiz."

Merdivenler ayaklarımızın altından kayıp gitti. Oldukça geniş bir arazi olan bahçeye ulaştık. Bir taraf sera olarak ayrılmıştı, tıpku Seungmin gibi çiçekleri seven hastalar burada sık sık vakit geçirirdi. Adımlarımızı yan yana atarken her zamanki gibi zorunlu sessizlik kulaklarımdaydı.

Seranın içinde gülümseyerek dolaştı. Gözleri ilk defa çiçek görmüş gibi parlıyordu. Kiraz dudakları huzurla kıvrılmışken kollarımı göğsümde birleştirip onu izlemeye dalmıştım çoktan. Yasemin çiçeğini dikkatlice saksısından çıkartıp kazdığı çukurun içine ağırca yerleştirdi. Toprağı bir şifacı şaman edasıyla presliyordu. Bu süreçte dudaklarındaki tebessüm hiç terk etmiyordu yerini.

Elindeki su şişesini elime tutuşturduğunda çiçeğe takılan bakışlarımı onun narin yüzüne çıkardım. "Sen sula." Parmakları yine bana sessiz sesini duyurduğunda başımı sallayarak şişenin kapağını açtım. Toprağı sakince ıslatırken hemen arkamda beni izliyordu. Konuştuğunda sesini hissedemesem de bakışlarını nerede olursa olsun çok net hissediyordum.

Üzerimdeki hissiyat yavaşça çekildiğinde başka tarafa döndüğünü anladım. Arkama dönüp gözlerimle onu aradım. Yere çökmüş, bir salyangozun önüne küçük yaprak parçaları bırakıyordu. Salyangoz ağır ağır yaprakların üstüne çıkarken kıkırdayıp ayağa kalktığı sırada göz göze geldik. Gülümsemesi yavaşça küçülürken o önde ben arkada seradan çıktık.

Sessizliğin ortasında hafifçe duyulan tek ses ayakkabılarımızın çıkardığı ufak tefe cakılların nazik ezilme sesiydi. Bir de onun tıkalı burnundan çıkan kısık nefesler. Bu nedensiz sırıtmama neden oldu, ufak bir çocuk gibi gelmişti gözüme. "Burun spreyi yollayayım odana." Başını sallamasının ardından asi kara gözleri gözlerime değdi. Zarif, uzun parmakları bilinçle hareket etti.

"Sana bir şey sormalıyım." Tek kaşımi kaldırdım, ellerimle onay verdim ona. Sessizliği paylaştım.

"Bana bu kahverengi serumu anlat." Ellerinden okuduğum cümle bir adım gerilememe neden oldu. Nereden biliyordu? Ortada serum vakası döndüğünü bile öğrenmemeliydi.

"Ne serumu çocuk?" Bilmezden gelmek en olağanıydı. Ellerimi önlüğümün cebine yerleştirirken sakin kalmaya çalışıyordum. Seungmin iyi bir gözlemciydi. "Bildiğini biliyorum doktor." Alnına birkaç kırışıklık eklerlerken kaşları çatıldı. "İnfazı anlat."

Ellerimi saçlarımdan geçirerek sesli bir iç çektim. İnfazı biliyordu. Serumu biliyordu. Kararlı bakan kara gözlerinin ela gözlerime sızdığını hissettim. Bakışları bile içimdekini anlatmam için zorluyordu. Ya da ben öyle hissediyordum. Ona çok çabuk kapılıyorum.

"Tamam," dedim yenilmişlik ile. Arkadaki akasya ağacının altına koyulmuş çardağa ilerledim. "Otur, anlatayım herşeyi."

_____
DAN DAN DANANANAANNANAN
SELEME YA NBR
SİZ BENİ UNUTTUSUMUZ MU YOKSAM KİZLAR?????
NEUSE
yasa dısı ıs yapıyprım. Amk trsi.
NEYSE DEVAM BALLAR HADO ALLAHA EMANET KONTROL ETMEDEN SALIYOM
BAY
sağlıcakla kalın ~💋

Kusursuz Gün | Chanmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin