"Bizim plan yeniden Minho ama şimdi bizi yenebilecekleri zaaflarımızla beraber."
Kim Seungmin.
"İyi olacaksın tamam mı? Chris ve Minho halledecek." Elimi onun dizlerinin üzerinde duran solgun elinin üzerine koydum. Gözleri parlayarak baktı, sınırlarımı aştığımı o da farkediyordu. Gözleri önünde iyileşiyordum. "Minho'm ve Chris hyungum halleder."
Lafları ve masum güveni kıkırdamama neden oldu. Yatakta daha rahat bir pozisyona geldim. Şimdi diyeceğim şeyi hayatım boyunca düşünsem bulamazdım ama şuanda jisung'la dedikodu yapmak üzereydim. "Minho'n?"
Gözlerini kocaman açıp yüzünü dizlerine gömdüğünde kahkaha attım. "Ya oldu birşey.." demesi ise kahkahamı ikiye katladı. O Minho ile aralarında ne olduysa bana anlatırken abartı tepkiler vererek onu iyi hissettirmeye çalışıyordum.
"Seungmin, Minho serumu vücudumdan atabileceğimi söyledi biliyor musun?" Konu derinleşince yavaşca dizlerimi uzatıyorum ve başımı sallayarak devamını istiyorum. "Vücudumun diğer yetişkinlerin aksina salgıladığı bir hormon varmış... Zıt düşüyormuş serumla.."
Chris'in bahsettiği panzehir bu hormon olabilir miydi? Yine de Jisung için çok sevinmiştim. Onun kısık göz kapakları planı hızlıca anlatmam için işaret veriyordu.
Planın tamamını anlattığımda yatağın içine gömülerek kendini ilaçların getirdiği zehirli uykuya bıraktı. Yalnız kaldığımda ise odaya bakındım, gerçekten yapacak hiçbir şeyim yok. Uzanıp jisung'un peluşlarını inceledim, odada birkaç tur gezindim.
Artık ilgilendiğim yasemin de burada olamadığı için belki seradan başka bir çiçek getirebilirdim. Üzerime rastgele geçirdiğim hırkayla kapıyı açmamın ardından duyduğum çığlık sesiyle kulaklarımı kapadım ellerimle.
Buradaki ilk günümde tanıştığım ve bu güne kadar bi iki sohbetimiz olan Hyunjin ve koridordaydı pekte iyi bir şekilde değil. Hyunjinin yakışıklı yüzü kanlı çiziklerle doluyken altında yüzü kandan tanınmayan birinin vücudunu tırnaklarıyla yırtmaya, talan etmeye çalışıyordu. Altındaki her kimse çaresizce çırpınıyor, yalvarıyordu kurtuluş adına.
Etraf kalabalıklaşırken Hyunjin'in çırpındıkça etrafa saçtığı kan damlaları ayakkabılarıma sıçrarken göğsümün sıkıştığını hissetmiştim. Öyle korkuyordum ki sanki o gece üvey babamla kendimi görmüştüm. Doktorlar bile müdahaleye çekinirken Hyunjinin şiş görünen şah damarındaki kahverengi sıvı gözlerime takıldı. Korku tehlikedir, tehlike hayattır diyerekten deli cesareti ile hyunjinin sertçe yerdeki tanınmayacak kadar yara almış çocuğun üzerinden ittim.
Kanlı gözleri gözlerime dikilirken resmi olarak akciğerlerim sıkışmaya başlamıştı. Dudaklarımı oynatarak "Pekala." dedim. Anlaşılan yerdeki çocuğun yerinde birazdan ben olacaktım. Hiçbir doktor yaralı çocuğu Hyunjinden uzaklaştırmazken onun renkli gözleri bana kilitlenmişti. İliklerime kadar korkuyu hissederken üzerime gelen hamleyle kollarımı suratıma kapattım.
Sıkıca yumduğum gözlerimle darbeyi beklerken kısa bir sürenin ardından gelemeyen darbeyle araladım kirpiklerimi. Gözlerim onun kaslı sırtı ile buluştuğunda içime rahatlama doğdu. Sırtım duvara yaslıydı ve o önümde bir hayvan gibi üzerine atılan Hyunjin ile boğuşuyordu.
Sıktığı dişlerinin arasından bir fısıltı ulaştı kulaklarıma. "Sakinleştirici." Elimi önlüğünün sağ cebine attım. Şans eseri elime denk gelen tüpü aldım ve doktorun boğazına sarılmış kollardan birine rastgele sapladım. Tüm sıvıyı enjekte ettiğim sırada Chris yığılan bedeni yere fırlattı.
Onun bilinçsiz kalmasını fırsat bilen doktorlar hareketsizce yatan ve hafif inlemelerinin dışında hiçbir yaşam belirtisi göstermeyen yaralı çocuğu sedyeyle uzaklaştırdılar. Hyunjininde öyle, lakin tek fark onun sedyesi kilitlerle ve zincirlerle sarılıydı.
Doktorum nefes nefese bana döndüğünde ikimizin göğsü de aynı ritimde inip kalkıyordu. Yüzüne biraz kan bulaşmışken beyaz teniyle harmoniye girmişti yoğun sıvı. Ela gözleri yine en derinlerdeki hislerimi görür gibi bakarken yutkunarak başımı eğdim. "İyisin değil mi?" Başımı sallayarak cevap verdim.
Kemikli parmaklarını çenemin altında hissettiğimde hafif bir yanma hissiyatı yayılıverdi vücuduma. Titrek bir hareketle başımı kaldırıp kara gözlerimle onun cam gibi gözlerinden kendimi gördüm. O ise çenemi hafifçe sağa ve sola çevirerek iyi olup olmadığımı gözleriyle kontrol etti.
"İyi olacaklar mı?" Ellerimi kaldırıp sorduğumda elini çenemden düşürdü. Kemikli parmakları oyunuma ortak oldu. "Bilmiyorum."
Gerçeği bana anlattığından beri bana hiç toz pembe cevaplar vermiyordu. "O çocuk kimdi?" Diye sorduğumda oyunu es geçip dolgun dudakları arasından hoş tınılı sesini duyurdu bana. "Jeongin." Bunu duymak içimde bir yerleri gerçekten kırmıştı. Çünkü Jeongin, Hyunjin'e gerçekten aşıktı.
Sevdiği adam o kahverengi serum yüzünden tanımlamıştı onu ve mahvetmişti. Belki bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı. O an aşkın bazı gerçekleri yeniden yüzüme çarptı. Karşımdaki adama daha fazla tutulmaktan korkuyorum ama durmak için çaba göstermiyorum. O benim duvarlarımı yıkarken ikimizi içine alan duvarlar inşa etmekten kendimi alıkoyamıyorum.
Yanımıza koşarak gelen kızıl doktor etraftaki kalabalığı yardı ve nefes nefes elini duvara yasladı. "Jisung?" dediğinde nedensizce kıkırdayarak gözlerimle odayı işaret ettim. İkimizin arasından odaya gittiği sırada elini arkamdaki duvara yaslayan doktorumla gözlerim kocaman açıldı.
Gül kurusu dudakları tekrardan eğlenceyle kıvrıldığında yüzüme eğildi. Öyle eğildi ki dalgalı tutamları alnıma değiyordu. Bir elimi onun omzuna koymak istedim ama ani karıncalanma ile hızlıca geri çektim. Gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmadı bense ayıramadım. "Henüz hazır değilsin biliyorum."
Sıcak nefesini dudaklarımda hissediyordum. Göğsüm hızla inio kalkarak onun sert ve yapılı göğsüne değiyordu. Gözlerimi sıkıca yumdum. Öyle heyecanlanmıştım ki bakacak cesareti kendimde bulamıyordum.
"Ama hazır olduğunda seni elimden hiç kimse alamayacak."
★
Ertesi gün sabah hepimiz bizim odamızda zemine oturmuş binanın planını inceliyorduk. Jisung ilaçları bırakmasından kaynaklı biraz daha iyiydi. Ama ona baktığımda damarlarında gezinen kahverengi sıvıyı yer yer görebiliyordum.
Doktorum Minho'ya nerede durmasını anlatırken bakışlarımı onun üzerine diktim. Üzerindeki kiremit rengi gömleği, altına giydiği siyah kumaş pantalon ve beyaz önlüğü ile bir rüya gibiydi. Dünkü laflarından sonra yüzüne bakmaya cesaret edemeyişim de bundandı.
"Seungmin, sen anladın değil mi?"
Tok sesiyle bana döndüğünde gözlerimi kırpıştırarak başımı omzuma yatırdım. Minho'nun kahkahasını duyunca utançla gözlerimi genislettim. "Ohoo yanmış bu." Doktorum da buna kıkırdığında ufladım. O planı baştan başa tekrar ettikten sonra Minho hepimiz için getirdiği kulaklıkları verdi. Dört kulaklık ve üç mikrofon vardı. Bu canımı yaktığında gerçek anlamda konuşmak istediğim anlardan biriydi.
Jisung elini ortaya uzatıp gülümseyerek "O zaman operasyon kahveyi yok et başlasın!" diye tezahürat yaptığında hepimiz kahkaha attık. Kimse lafın saçmalığını umursamadı çünkü herkes eski Jisung'u fazlasıyla özlemişti.
O halde, başlasın bakalım kahveyi yok et operasyonu.
____
Slmmm naber
Eski neseyi kayibmiettim nabtim ben
Vala hic yazasim yok ta issizlikten yaziyom
Chai da takila takila biraz yazma stilim bozulmua olabilir amandayanin toparlicam
Neyse bu binevi gecis bolumu idare eder biraZ
Pek icime sinmedi
Ama bundan sonra heyecanlı olue gibi
Neyse canlar baubau ben kaçtım
Begensiysen like at (👎🏻/👍🏻)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Gün | Chanmin
De TodoBu sabah da sebep buldum ölmemek için ve bu sabah ki bahanem de sensin yine. ___ Chanmin olmsuz örnek oluşturabilecek unsurlar!!