Bir çocuk 11 yaşında iken;
"Baba!"
Kara saçlı oğlan elindeki pamuk şekeri sallayarak babasına seslendi. Bir yandan parkta koşturup oynuyor diğer yandan da babası hala bankta oturuyor mu diye kontrol ediyordu. Lakin son baktığında babası orada değildi.
Kırılan hevesiyle son kez kaydıraktan kayıp pamuk şekerini çöpe attı. Babası yanında değilse eğer yemek istediğini sanmıyordu.
Etrafına bakınarak babasını görmeye çalıştı. Kendisinden bir miktar uzaklıkta küçük bir parıltı ilişti gözüne. En sevdiği şarkıyı mırıldanarak parıltıya doğru ilerledi. Bu parıltı, babasının asla çıkarmadığı o antika görünen saati idi.
Anlamayarak kaşlarını çattı ama hurmasının cebine yerleştirdiği saatle o yöne doğru ilerlemeye başladı. Ufak tefek bedeni ile dar ara sokaklardan rahatça geçti.
Bir kuytuya ulaşmıştı, babasının diz çöktüğünü gördü.
Karşısında bir adam uzun vir bıçak ile bekliyordu. Anlamadığı dilde birşeyler söylüyordu. Oldukça sinirli gözüküyordu.
Yıllardır kahraman bildiği babası neden ağlıyordu? Kahramanlar ağlamazdı ki!
Sessizce iki adım atıp babasının gözlerinin içine baktı. İki simsiyah göz birbirini muhafaza ederken birinin üzerine göz kapağı denen perde indi. Baş, gövdeden ayrıldı.
"Baba!"
Oğlanın sesli çığlığıyla yabancı adam oradan uzaklaştı. Siyah saçlı oğlan ise koşarak babasının bedeni ve başı arasına koştu.
Çocuk aklıyla iki parçayı birleştirmeye çalıştı. Bu esnada çığlıkları ile yalvarıyordu babasına. "Baba! Uyansana!" Saatlerce bembeyaz olmuş başa sarılı kaldı zayıf beden.
Dizinde başsız bir gövde yatarken babasının çok sevdiği yakışıklı yüzü kucağındaydı.
Ambulanslar ve annesi gelene kadar çığlık çığlığa ağladı. Sağlık görevlileri cesedi ondan ayırırken içine kaçan sesiyle mırıldandı. "Baba... Sen öğlen uyumazsın ki hiç?"
Ve bir daha mırıldanmaya cesaret edemedi.
Aynı çocuk 19 yaşında iken; Kim Seungmin.
Adamın sözleri kulaklarımda yankılanınca yanan gözlerimi doktorumun ela harelerine çıkardım. Onlarla başa çıkamazlardı. On kişiye yakın serumly insanla dövüşemezlerdi.
Kelepçelerin bileklerimi yırtmasını umursamadan birkaç kez daha çırpındım. Göğsüm her zamankinden fazla acıyordu. Dudaklarımı oynatarak öylece yalvarıyordum doktoruma. "Beni öldür." Dedim bile bile gözlerimi yummadan önce. "Lütfen doktor."
Gözlerini görmemek için kapattım gözlerini fakat vücudumu okşayan naif gözlerini hissettim. Sessizliğin yankılandığı odada bana olan yeminini döktü gül kurusu dudaklarından.
"Bu kelimeyi daha sonra tekrar söyle çocuk." Kapı açılmadan birkaç saniye önce söyledi bunları. Üzerlerine çullanan hastalarla hepsi yere gömüldü.
Minho'nun kucağındaki baygın arkadaşıma ne oldu ya da tek kolu kırık olan Jeongin'e? Ya üzerlerinde onları bitirmeye çalışanlardan biri olan Hyunjin'e? Ya ona? Doktoruma? Ne oldu, ne olacaktı bilmezken boğazımdan bir hırıltı koptu.
Eskiden olan yumuşak sesime tezat çatallı bir hırıltı. Ne dediğim anlaşılmıştı belki, "Christopher!" diye ettim feryadı.
Acıyla kapattığım çenemi yine acıyla açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Gün | Chanmin
De TodoBu sabah da sebep buldum ölmemek için ve bu sabah ki bahanem de sensin yine. ___ Chanmin olmsuz örnek oluşturabilecek unsurlar!!