Planı başlatmak adına kulaklarımızı yerleştirdiken sonra odamızın önünde son kontrolleri yapıyordum. Ben her zamanki gibi grilere bürünmüşken doktorlar klasik görünüyorlardı. Jisung ise... Jisung'tu işte.
Aramızdan ilk ayrılan Minho oldu çünkü onun görevi hastanenin sistemine sızıp kameraları durdurmaktı. Ardından jisung asansöre binip üst kattaki korumaları oyalamak için çıkarken doktorum bana dönmüştü.
Elleri omuzlarımı tutarken bulunduğumuz durum yetmezmiş gibi teması beni daha da heyecanlandırıyordu. O en zirve kattaki asker-korumaları hallederken kilit görev bendeydi. Ofise girip panzehiri bulacaktım. "Bu görevden sağ çıkacak olursak eğer sana söylemem gereken çok önemli birşey var." Dediğinde gözlerimi kırpıştırarak başımı salladım.
Ellerim şimdiden titriyordu. İkimiz yan yana merdivenlere yöneldiğimizde gece yarısı olmasından kaynaklı koridorlar karanlıktı. Gördüğümüz kameraların kırmızı ışıkları bir bie sönerken Minho'nun iş başına geçtiğini anlamıştık.
Ruhumuzu teslim ederek katları çıktığımızda duyduğumuz jisung'un sesiyle sinlendik merdivene. Sesi yüksekti ve belli ki korumaları oyalamaya çalışıyordu. Onlara birşeyler anlatıyordu. Chris'in bana döndüğünü gördüm. "Diğer merdivene sıvışalım." Dedi ve sessiz adımlarla eğilerek diğer merdivene ilerlemeye başladı. Bende tam arkasından ilerleyecektim ki koruma topluluğundan birinin "Hey! Durun orda!" Demesiyle donakaldım.
Adamların hepsi iki merdivenin arasında kalmış bana dönerken nefesim boğazıma düğümleniyordu ve ellerim titremişti. Jisung'un güvence veren gözlerini gördükten sonra ne yapacağımı bilemeyerek koşmaya başladım. Arkama dönmeden koşarken duyduğum yabancı acı çekme sesleri duraksamama neden oldu.
Arkamı döndüğüm sırada jisung iki adamın kafasını birbirine sertçe vurmuştu. "Git Seungmin!"
Burada gördüğüm şeyleri sorgulamayı bırakırken merdivende ki doktorumun arkasından koştum.
Yeniden bir duvarın arkasına sinerken geçen sefer gördüğüm o mantarlı ve korkunç kapıya ve yanındaki daha düzgün kapıya gelmiştik. Düzgün kapı hafifçe açıktı. Kararsız gözlerle Chan'a baktığımda başını salladı. "Vakit yok. Sistem bizi çoktan fark etti."
Kapının ardındaki silüet hiddetle başımı sallamama ve odaya dalmama neden oldu. Sedyede uzanan ve kolu alçıda olan, yüzünün birçok yerine yara bandı yapıştırılmış Jeongin'in doğrulamasına yardım ettim. Arkamdan gelen Chris'e başımı salladım. Onu burada bırakamazdım.
"Hyunjin... Hyunjin'i götürdüler Seungmin... Mahvedecekler onu." Halsizce mırıldandığı şeylerle genişçe açtığım gözlerimi doktoruma çevirdim. Topuğun yere vurarak dalgalı saçlarını eliyle dağıttı. "Hyunjin seruma istedikleri tepkiyi verdi." Bu omzunu bana yaslayan Jeongin'in ağlaması için yeterli oldu.
Ellerimi kaldırarak "Jeongin ne olacak?" Diye sordum. Sıkıntıyla ofladı. "Bizimle devam etsin. Hyunjin'i bulursak ona ihtiyacımız olacak."
Önlüğünün ceplerini karıştırdı. küflü eski bir anahtar çıkardı. Demirden yapılmaydı anlaşılan ve üzerinde bir çam ağacı figürü vardı. Mantarlı kapının kilidini söktü hızlıca. Kapının kulbu olmaması nedeniyle sert bir omuz attı. Bir tane daha ve bir tane daha..
"Hadi hadi!"
Jeongin'i ve beni sürükleyerek bu ürkünç koridorun içine doğru çekti. Duvarlar tuğlaydı, bütün merkez lüks mermerlerle döşeli iken burası sadece tuğlaydı. Öyle ki sıva bile yapılmamıştı. Omzuma yaslı olan Jeongin'le beraber dar koridorda koridorda doktorumu takip ettim.
Koridorun sonu büyük bir alana açıldığında gördüğüm kafesler yutkunmama neden oldu. Bir insanın girebileceği boyutta, küçük aralıklı kafeslerdi. Asıl nefesimi kesen şeyse kafesin tavanına bileklerinden asılan ve deli gibi çırpınan insanlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Gün | Chanmin
RandomBu sabah da sebep buldum ölmemek için ve bu sabah ki bahanem de sensin yine. ___ Chanmin olmsuz örnek oluşturabilecek unsurlar!!