➒: Senden Vazgeçmem.

27 5 22
                                    

Lutfen medyayı dinleyerek okuyun lutfeennnnn lutfennnn
Neusye okuyun hadi

---

Derin derin soluyarak kulbu çevirdim.

Karşıma çıkan oda kaşlarımı çatmama sebebiyet verdi. Tamamen camla kaplı duvarlar, eyrafa dizilmiş kitaplıklar ve kitaplıkların tamamına dizilmiş yüzlerce İncil. Odanın ortasında bir ofis masası da dikkatimden kaçmadı.

Kapıyı arkamdan kapatıp ağır adımlarla ilerlemeye başladım. Pır pır eden floresan lamba beni gererek ellerimi titretiyor.

Ürkek adımlarımı ortadaki masaya dek götürdüm. Kestane ağacı masanın sert dokusunun üzerinde elimi iyice sürtüp olabildiğince parmak izi bıraktım. Masanın iç tarafındaki çekmeceleri açtım laki karşılaştığım şey; koca bir boşluk.

Bu sadece cam ve İncil'lerden oluşan odada o panzehiri nasıl bulacaktım?

Yutkunarak kitaplıklardaki İncil'leri tek tek yerinden çekip incelemeye başladım. Kaç tane olduğunu sayamadığım sırada çektiğim incilin arkasındaki kitaplık duvarının koyu renkli olduğunu gördüm. Elimi uzatıp o kapağa uzanacakken duyduğum ses sol elimde tuttuğum İncil'in yere düşmesine neden oldu.

Arkamı döndüğümde ve hiç tanımadığım bir adamla karşılaştığımda gözlerimi kırpıştırdım.

"Merhaba, ne yapıyorsun burada?"

Adam sakin sesiyle konuşuyor ve  ağır adımlarla yanıma yaklaşıyordu. Bir iki adım gerileyip sırtımı kitaplığa çarptım. O ise eğilip yerde rastgele bir sayfası açık olan İncil'e uzandı. Yazan ayeti yabancı lakin bir o kadar tanıdık olan sesiyle okudu

"Ama soyları arttı; üreyip çoğaldılar, gittikçe büyüdüler, ülke onlarla dolup taştı."

Kaşlarımı çatarak yüzüne bakarken yakışıklı denilebilecek orta yaşlı adam Kıkırdayarak İncil'i kapattı. "Dünya bizimle dolup taştı. Vefasız, sağduyusuz, aciz insanlarla..."

Dediklerinden hiçbir şey anlamazken derin derin nefes almaktan ve korkuyla ona bakmaktan kendimi geri tutamadım. Az önce dokunduğum kestane ağacı masaya ilerledi. Elleri bel boşluğunda birbirine bağlı, sanki rastgele bir günde yürüyüşe çıkmış bir gülümseme var yüzünde. "Ben bu vasıfsız varlıkları ödüllendiriyorum, sanıyorum ki sen ödülden mahrum kalmışsın, haksız mıyım?"

Buradaki hastaların cehennemi hâline gelen kahverengi serumdan bahsederken ödül demesi gözlerimi dehşetle açtı. Başımı iki yana sallayarak inkar ettim.

"İnkar etme boşuna sevgili hastam. O serum seni bu yırtıcı dünyadan kurtarabilir.." kollarını kocaman açarak cam duvardan minicik görünen kurak alanları, ilerilerde duran minik bina topluluklarını gösterdi. "Ahmaklık etme, seni yaşadığın illetten kurtarıp daha iyisi için çalışmanı sağlayabilirim.."

Muzipçe parlayan çekik ela gözleri ile bana döndü. Bu ela gözler, sanki o tanıdığım doktoruma bakar gibi hissettirdi. Bakış farklıydı belki ama toprağa sarılmış o sarmaşıklar benim için bilindikti. Adam boğazını temizledi.

"Sevgili babacığın gözünün önünde parçalandığı sırada sessizliğe gömüldün sevgili hastam, sonrasında üvey baban sana zina eyledi. Doğru muyum?" Tek kaşını kaldırarak gülümsedi. "Hm?"

Gerileyecek alanım olmadığı için sardım ellerimi kitaplığın köşesine. Bunca şeyi nereden biliyordu? Ve bunları bana karşı kullanmaktan çekinmiyordu. Gözlerim tekrardan dolarken ona bakmamak için başımı çevirdim. "Sana ilaç olabilirim, tüm bunları o serumla unuttururum sana.."

Kusursuz Gün | Chanmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin