Sabah tavan arasındaki odamın penceresinden süzülüp gözlerime değen güneş ışıklarıyla uyandım. Uyurken sürekli dönmemden kaynaklı üzerimden sıyrılan nevresimden, pijamalarım görünüyordu. Ah,unicorn desenli pijamalar! Onları çok seviyorum..
Hey,bir dakika! Her gün zırrr zırrr sesleriyle çalarak beynimin kemirilmesine öncülük eden alarm neden çalmadı hâlâ? Komodinin üstünde duran telefonumu elime alıp saate baktım. Kocaman 9.00 yazısı önce gözlerimi pörtletmemi sonra da yataktan fırlayıp okul formalarımı dolabımdan çıkarmamı sağladı. Okul çantama attığım defter ve çantamın içinde biryerlere sıkıştırdığım kalemliğimle hazır görünüyordum. Tam odamın kapısını açmak için koştururken.. O da ne! Saçlarımı taramamıştım! Pekâlâ küçük tarağımı da koymak için çantamda yer vardı...
***
'Gülmesenize be' diye cırladım. 30 dakika önce okula yetişmiş ve 30 dakikadır aralıksız saçlarımın haline gülen 3 gerizekalıyla baş ediyordum. Bardağı taşıran son damla Emre'nin yüksek sesli kahkası oldu. Refleks oldu sanırım , elimi aniden kaldırıp yanağını kızartacak cinsten bir tokat attım. Az önce okulun bahçesinde yüksek çaplı kahkaha atan Murat ve Ilgın'ın ağzı o şeklini almıştı. Yanımda oturan Emre de bir anlığına şaşkın şaşkın bana bakmıştı. Doğrusu yaptığıma bende şaşırmıştım fakat biraz sonra kulağımın dibinden gelen gülüşmeler kafamı tekrar Emre'ye çevirmemi sağladı. Benim 3 gerizekalı arkadaşım gülmeye kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Dayanamayıp gülümsedim ve Emre'nin yanağına öpücük kondurdum. Biz böyleydik beraber olduğumuzda hiçbir sorunumuzu birbirimize yansıtmaz hep gülmeye çalışırdık. Gerçek dostluk da bu değil miydi zaten? ♥
Ilgın narin sesiyle konuşmaya başlamıştı bile. ''-Murat ponçiğin geliyor''. Ilgın'ın konuşması hepimizin kafasını yana döndürmeye yetti. Tabii ki biliyorduk Ilgın'ın 'seninki' diye bahsettiği Pelin idi. Pelin Murat'ın 8 aylık sevgilisiydi. Bir kafede tanışmış daha sonra her gün buluşarak yeni bir ilişki doğmasını sağlamışlardı. Masada ben dışında kimse 8 aylık bir ilişkiyi normal bulmuyordu çünkü Ilgın ve Emre düzenli ilişki diye birşey bilmezlerdi. Genelde flört kişilikleriydi onlar.
Masadaki ben dahil herkesle selamlaşıp Murat'ın yanına kıvrılmıştı Pelin. '' Nasılsınız?'' diyerek sessizliği bozdu. Herkesten aynı cevabı almış ve Murata odaklanmıştı. Bu ortamdan pek haz etmediğimi herkes bilirdi bu yüzden Ilgın'ı alıp masadan kalktım.Emre de bizimle gelmek istese de onu susturmayı başarmıştım. Otursun âşıklarla beraber sıkıntıdan patlasın,ayı. Kolumdaki siyah renkli,beyaz taşlara sahip saatim bana çıkış saatinin geldiğini ve 2 ders hariç hiçbir derse girmediğimizi hatırlatıyordu hâliyle. ''Ilgın'' dedim. ''-Hadi evinize gidelim akşam hiçbir şey yapasım yok ve sanırım annenin kurabiyelerini özledim.'' Yeşil gözlerini bana döndürüp gülümsedi. ''Tamam,annemi arıyayım kurabiyelerimiz çikolatalı ozaman ?'' dedi. Ah,bu kız çok şekerdi!
Ilgın'ın annesiyle görüşmesini bitirmesini bekliyor,aynı zamanda evlerine yürüyorduk. Okul ile evi arasında yok denecek kadar bir mesafe vardı ve bu onun için bir avantajdı. Telefonuma gelen bildirim sesiyle kolej polarımın cebine koyduğum telefonu cebimden çıkardım. Bildirim snapchat den gelmişti. Tahmin ettiğim gibi Emre sıkılmış olmalı ki köpek efektli snap atmıştı. İstemsizce attığı snap e bakıp dil çıkardım.
''-Tamam anladım,görüşürüz anne'' Ilgın'ın telefonu kapatmış olmasıyla hemen Telefonu Ilgın'a uzattım. Benim tepkimin aksine kahkaha patlattı görünce. ''Sıkılmış olmalı'' dedi. Başımı onaylar anlamda sallayıp gülümsedim. Telefonuda cebime sıkıştırırken evlerinin kapısını çaldı Ilgın. Güleryüzlü kadın kapıyı açıp sıkıca bize sarıldıktan sonra içeri davet etti. İçeri girer girmez Ilgının odasına çıkarken Ilgın'ın tıpkı annesine benzediği, onun yüz hatlarını anımsattığı ve karakter olarak da benzediğini düşündüm. Odasında ki puf yer minderine attım kendimi. Ilgın'ın aşağıya inmesiyle telefonumu kurcaladım biraz. Elinde kola bardaklarıyla ve kurabiyelerle gelmiş olan Ilgın'ı bu yüzden tekrar sevmiştim. Kurabiyeleri yerken hiç konuşmamış, ikimizde yemekle meşgul olmuştuk. Annemden gelen mesaj Annem'i aramayı unutmuş olmamı hatırlattı ve ağzımdan hii sesinin çıkmasını sağladı. Hemen mesajını yanıtladım. Ilgın'ın sorgular bakışları yanıtsız kalmasın diye ''Annemi aramadım kanka, saatte geç oldu ben gideyim'' dedim. Kafasını sallayınca kolej polarımı üstüme geçirip çantamı da sırtıma taktıktan sonra Ilgın ve annesiyle vedalaştım. Kapıdan çıkarken ''yarın okula gitmeden beni ara'' diyerek eve yürümeye başladım.
Sahilde biraz takılmamda sakınca olmadığını düşünüp biraz yürüdüm. Bilmem kaçıncı birasını devirip kayalıklarda ''beni affet'' diye söylenip duran adama gözlerim takıldı önce. Daha sonra yürümeye devam ettiğimde Bankta uyuyan birini gördüm ve gerçekten perişan görünüyordu. Aklıma onun adına hiçbir şey yapamayacağım gelince kendime sövdüm. Denize bakan bir bankta oturmamda sakınca yoktu. Deniz'in üzerine vuran ışıklar,rüzgardan dalgaların kayalıklara çarpması manzarayı daha da güzelleştiriyordu ve biraz insanı düşünmeye itiyordu. Biraz önce gördüklerimi düşünmem bencillik sayılmazdı. Biraz da o insanları düşünebilirdim.
İstanbul'du burası. Her türlü şeye rast gelebilirdiniz burada. Her türden insan bulunur,iyisi veya kötüsü. Daha da önemlisi yol kenarında gördüğünüz insanlara ilk önce acır,yolunuza devam ettiğinizde unuturdunuz. Anladığınızı sanır,anlayamazdınız. Onlar için ilk başlarda duygulanırdınız. Sonra ne mi olurdu? Unuturdunuz işte. Burası İstanbul'du. Ve yine yol kenarında gördüğünüz kişilerin,kişiliklerin kendinizin veya toplumun hoşuna gitmeyecek birşey yaptığını düşününce ayıplardınız. Fakat kendinizi sorgulamaz,o insanların hikayelerini bilmezdiniz,bilemezdiniz. Bu düpedüz bencillikti. Bencillik yapıyorduk. Neden kimseyi tanımadan etmeden, kendilerinin arkasında sakladıkları hikayelerini bilmeden yaklaşıyorduk onlara? Açıkcası bu düşündüklerim gayet doğru geliyordu bana. İnsanlara kesinlikle önyargıda bulunuyorduk. haksızlık yapıyorduk.
Gözlerimi denizden ayırıp oturduğum banktan kalkıp o eşsiz manzaraya veda ettim. Sanırım artık eve gitmeliydim. Bu saatte tek başıma gitmem biraz tehlikeli olurdu. Saat 21.30 a geliyordu ve taksi için yanımda param yoktu. Emre'yi arayabilirdim. Rehberimden hızlıca numarasını tuşladım.
''- Emre Okuldan sonra eve geçmedim. Şuan sahildeyim ve eve tek gidersem tehlikeli olabileceğini düşünüyorum. Ve taksi için param da yok şuan. Mükkemmel kankamdan gelip beni almasını rica--'' lafımı kesip ''sus,geliyorum''diyerek suratıma telefonu kapattı. Sanırım fazla öküzdü.
***
Emre beni çok bekletmeden gelip almış,evime bırakmıştı. Sonunda yatağımda bir oraya bir buraya dönerek uykumun gelmesini bekliyordum. Bugün bana çok şey katmıştı. Biraz fazla yormuş olabilirdim minnoş beynimi. Âh , herneyse unicorn pijamalarım çok güzeller.. Ve iyi gecelerr
☾☾
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Delidolu Aşk (DÜZENLENİYOR)
Novela JuvenilBazı yaşanmışlıklar yüzünden hayatının ona bir zindan olmasına inanmış bir kız , birden bire bu düşüncesinden vazgeçer mi sizce ? Bu soruya hemen yanıt vermek doğru olmayabilir. Yaşamış birinden , yani ondan cevabı duymak en iyisidir . Mısra'dan...