1. İhtiyaç

563 31 0
                                    

Hyunjin yatağın duvar dibine kıvrılmış, yanındaki boş tarafı izliyordu. Her gece yaptığı gibi.

Orayı boş görmeyi, yanında o boşluğun soğukluğuyla uyumayı beceremiyordu.

Kaç gecedir uyumadığını o bile bilmiyordu.

Aklında sadece Felix vardı. Sadece Felix, bir tek Felix... Burnunu eşinin yastığına gömdü, kokladı. Gözünden bir damla yaş süzüldü siyah ipek kumaşa. Yavaş yavaş kokusu siliniyordu aşkının. Sıcaklığının gitmesi gibi birden değil yavaş yavaş siliniyordu.

İçine uzun zamandır dinmeyen bir korku fırtınası en cürretkar tavrıyla hücum etti. Yaktı yıktı her yeri. İçindeki yangın yaşla dolmuş gözlere bulaştı. Ateş saçmaya başladı koyu gözleri. Yastığı aldı sardı yapılı kollarıyla sıkı sıkı. Doğrulup sırtını duvara yasladı.

Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışıyordu ama olmuyordu. Dinmiyordu siniri.

Felix'ine dair elindeki herşey silinirken nasıl sakin kalırdı?

Çok özlemişti, elindeki yastığa değil ince beline sarılmak, kucağındaki kumaşı değil sarı saçların örttüğü beyaz boynu koklamak istiyordu. Tüm benliğiyle geri istiyordu Felix'i.

Ama inatçıydı Felix, kolay değildi. Affetmezdi, bebeksi görünüşüne zıttı kişiliği. Sinirliydi, asildi onun eşi. Zarifti. Yüssüz değildi asla, olmayacaktı da biliyordu Hyunjin.
Eşi tarafından kovulan eve gelmezdi. Kıyamet kopsa gözünü kırpmazdı. İnanmazdı kolay kolay, güvenmezdi. Bir kere ona yanlış yaparsan geri dönüşü olmazdı belki de. Yüzündeki ışık saçan gülümsemesini saklar mapus yaşatırdı. Dengeyi bozardı Felix, gecesini gündüzünü şaşırırdı insan. Dert de oydu derman da oydu. Eşi benzeri yoktu. Çok güzeldi, kalp şeklindeki dudakları, hilal kaşları, gecenin siyahında ışık saçan yıldızlardan parlak kara gözleri, küçücük bir burnu, bal yanaklarının üstüne özenle serpiştirilmiş gibi duran çilleri, alnına dökülen sarı pamuk saçları, herkesi hayran bırakan gülümsemesi...
Çok masumdu Felix, görüp görülebilecek en güzel kalpli insanlardandı. Ama o güzel kalbi bir kere kırılırsa, zehirli hançer göğsüne bir kez batarsa geri dönüşü olmazdı. Olmamıştı da. Hyunjin ona "Defol git bu evden de, hayatımdan da!"dediği andan itibaren bitmişti herşey.

Aşkını bitirememişti, atamamıştı yüreğinden Hyunjin'i ama güveni kalmamıştı işte.

Hyunjin aklına dolan anılarla daha da sinirlendi. Bir tufan koptu yüreğinde. Pişmandı köpekler gibi pişmandı. Aklı başında değildi o zaman. Yoksa söyler miydi dünyalar kadar sevdiği adama bu kirli sözleri. Kendisini affedemiyordu, sonuçta o söylemişti, o uzaklaştırmıştı Felix'i kendinden. Eşinin güveni ve gururu ne kadar önemsediğini biliyordu. Bile bile çıkmıştı ağzından o cümle. Siniri kendineydi eşine değil.

Nefes almak istemedi. Yemek yemiyordu, su içmiyordu. Ölü gibiydi Hyunjin. Hyunjin Felix yokken ölü gibiydi, yaşamıyordu. Nefesi oydu çünkü, yemeği suyu herşeyi oydu. Tek ihtiyacı Felix'ti.

Öfkesini kendine kusuyordu.

"Aptalsın sen!" dedi kafasına vurarak. "Salaksın!" Bir daha vurdu. "Hepsi senin suçun!" Bir kez daha vurdu. "Sen uzaklaştırdın onu kendinden! Noldu şimdi? Nefes alabiliyor musun sanki onsuz? Yaşıyor musun sanki?" Bir kez daha.
"Şu haline bak! Aşkına bile sahip çıkamıyorsun! Acizsin!" Bir kez daha. "O uyuyor mu ki sensiz? Becerebiliyor mu Hyunjin olmadan?" Sesini yükseltti. "BELİNİ SARAN SICAK KOLLAR OLMADAN YATABİLİYOR MU YATAĞINDA? BENSİZ KALABİLİYOR MU!"

Kafasına vuran elleri durdu saçlarına daldı uzun parmakları. Bir hıçkırık kaçtı dudaklarından. Sesi alçaldı. "Neden yaptın bunu ya... Offf..."
Bir damla aktı.
"Ne güzel yanındaydı işte... Niye uzaklaştırdın onu kendinden? Bak kaldın işte böyle onsuz."

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Gözlerinden akan yaşları silemeyecek kadar güçsüz hissediyordu kendini. Acısı çok büyüktü.

"Beni sevmiyor mu artık?"
Burnunu çekti.
"Tabi sevmez! O hiç sevmedi ki zaten beni! Sevseydi bırakır mıydı? Hemen gitti! İnatçı çünkü inatçı! Ne olmuş ağzımdan kaçtıysa? Kaç kez özür diledim, kapısının önünde yağmurun altında bekledim saatlerce çiçekler aldım, hediyeler aldım, çocuk gibi ağladım, utanmadım sıkılmadım yalvardım. Kıramadım inadını..."

Aklına gelen anıyla dondu Hyunjin. Tek bir ses bile kalmadı etrafta. Işıklar söndü. Kendini kocaman bir sinema salonunda Felix'le yaşadıklarını en önden izlerken buldu.

"Sen istersen dünyaları al, benim güvenimi geri alamayacaksın. İstersen evimin önüne çadır kur, ömür boyu hayatımda kalamaycaksın. Ve unutma Hwang Hyunjin bana dediklerini, beni düşürdüğün o durumu asla unutturamayacaksın."
"Felix bak ben iyi değildim. Seni o çocukla görünce ben engel olamadım kendime, içim içime sığmadı. Gözüm karardı-"
"Bak işte o da senin güvensizliğinle alakalı. Ben hiçbirşey yapmadım, sen sana sadakatimden şüphe duyduysan bu senin problemin. Gerçi bundan sonra da önemi kalmadı." Buz gibi soğuk bakışlar ve sertçe kapanan kapının sesi bir tokat gibi çarptı Hyunjin'in yüzüne.

Sonra başka bir anı geldi sahneye. Bunu hatırlamak istemiyordu Hyunjin ama engel olamıyordu.

Little MiracleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin