Jeongin gözlerini açalı saatler oluyordu ve başındaki insan silsilesi gelen doktorla dışarı götürülmüştü. Hyunjin haberi aldığından beri ağlayarak arkadaşını görmeyi beklemiş ve onu gördüğü anda daha çok ağlamaya başlamıştı. Chan teselli etmeye çalışsa da sanki ölmüş gibi ağlaması Jeongin'i korkutmuştu.
Bir anda başına herkesin toplanması, Hyunjin'in salya sümük zırlaması bir an kendi cenazesini izliyormuş gibi hissettirmişti. Sonunda tek kaldığı doktor ona gülümseyip genel kontrolleri yapmaya başlamıştı.
Bir yandan da Jeongin'e sorular sorarken onu muayene etmeyi bitirmişti. "Bu kadardı. Geçmiş olsun Jeongin. Kendini iyi hissettiğin an hemen ifadeni ver ki sana bunu yapanları yakalayabilsinler."
Jeongin uyandığından beri tek bir kelime etmemişti. Başını sallayarak onay verdiğinde kadın dışardakilere onun dinlenmesini anlatırken Hyunjin inatla "Hayır, dostumu görmek istiyorum!" diye diretiyordu.
Onun bu haline gülmek istese de hiç hali yoktu. Bu hale nasıl geldiğini, onu kimin hastaneye getirdiğini bilmiyordu. Seungmin de uyandığında odada yoktu. Hafif bir burukluk hissederken kapıdan gelen ağlama sesi kesilmişti. Chan'ın Hyunjin'i dışarı çıkardığını tahmin ederken gözlerini kapattı. Düşünmemeye kendini zorlayarak tekrar gözlerini kapatmıştı. Kendini bitmiş hissediyordu.
Aradan geçen saatler sonra gözlerini açtığında, elinin üst kısmında köpek tüyü gibi gıdıklanma vardı. Kafasını hafifçe yan tarafına çevirdiğinde başı dönmüştü. Başına darbe aldığı içindi yüksek ihtimalle.
Tam elinin yanına kafasını koymuş uyuyan Seungmin'i görmesiyle içi kıpır kıpır olmuştu. O uyandığında Seungmin tuvalette üzerini değiştiriyordu ve o işini bitirip geldiğinde çoktan uyumuştu Jeongin.
Jisung ve Chan'ı kendisini çağırmadıkları için azarlayıp doktorun ikazlarına rağmen odaya girdiğinde saatlerdir hasret kaldığı Jeongin'i görmüştü sonunda.
Kafasındaki sargılar, çökmüş göz altları, rengi solmuş teni ile bile dünyanın en güzel insanıydı. Hasta yatağına yaklaştırdığı sandalyede otururken kafasını eline dayamıştı. Onun eşsiz güzelliğini izlerken saatlerdir uyumadığı için uyuyakalmıştı ve şimdi Jeongin onu izliyordu.
Siyah saçları yüzünü kapatmıştı. Jeongin uzanabildiği kadarıyla saçlarını eliyle iterek uyurken titreyen kirpiklerini açığa çıkardı. Hafif dudaklarını büzmüştü ve yanakları bu yüzden daha dolgun görünüyordu. Oturduğu pozisyon hiç rahat gözükmüyordu, büyük ihtimalle uyandığında korkunç bir eklem ağrısı çekecekti.
Evet, magandanın teki tarafından bıçaklanıp ameliyattan çıkmış haliyle Seungmin'in çekeceği eklem ağrısı ona dert olmuştu.
Kafasını yavaşça okşayarak uyandırmaya çalıştığında Seungmin hafifçe ittirilen kafasıyla gözlerini aralamıştı. Uykusu hafifti, ama şu an zaten bir tilki uykusuna yatmıştı o yüzden daha çabuk uyanabilmişti.
Kafasını hızla kaldırıp onu izleyen gözlerle göz göze geldiğinde heyecanla ayağa kalktı. Oturduğu sandalyenin biraz daha yukarısında kalan taraftan onu izleyen Jeongin'in üzerine adeta gölge gibi düşerken ona nazikçe sarılmıştı. Pek tatmin edici bir sarılma sayılmasa da Seungmin onu zorlamamak için hemen ayırdı bedenini ondan.
Ellerini yanaklarına nazikçe koyup tam gözlerinin içine mutlulukla bakarken Jeongin hafifçe gülümsedi ona. "İyi misin bebeğim?" gözlerini kapatıp açtı Jeongin ona cevap olarak. Konuşacak hem gücü yoktu, hem de boğazı o kadar kuruydu ki çalışsa bile çatallı çıkan sesini anlamak zor olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fainted love 𑁤 seungin ✓
Fanfiction"Anladın mı? Biz bir hiçiz." [angst değil, texting, düzyazı]