23.

234 30 35
                                    

Minho, Hyunjin'in evindeb aceleyle ayrılmadan önce aldığı aramadan dolayı telaşlanmıştı. Changbin onu arayıp, sarhoş olduğu belli olan sesiyle, Han nehrinde olduğunu ve eğer o gelemezse kendini boğacağını söylemişti. Ve Minho adı gibi biliyordu ki bunu gerçekten yapardı eğer gitmezse.

Aslında Changbin'in hiç umrunda olmadığını sanıyordu, ya da en azından kendini buna inandırmaya çalışıyordu bu geceye kadar. O her zaman Changbin'i önemserdi.

Şimdi telaşla sürdüğü arabası ve bir yandan da tekrar ona ulaşmaya çalışması buğulanmış gözleri yüzünden bir miktar engelleniyordu. Bugün o kadar fazla içmediği için kendini tebrik etti.

En sonunda üçüncü çalışta telefon açıldığında derin bir nefes verdi. "Neredesin sen?" diye bağırdı elinde olmadan telaşla.

Changbin masumca mırıldandı. "Söz verdin. Ben de seni bekliyorum." Minho'nun siniri bir anda geçmişti onun iyi olduğunu duyduğunda. Kendini gerçekten boğma potansiyeli vardı çünkü.

"Changbin, nerede bekliyorsun beni?" dedi sakin olmaya çalışarak. Bir burun çekme sesi geldi. Ağlıyor muydu?

"Her zaman oturduğumuz bankta oturuyorum."

"Geliyorum. Kapatma telefonunu."

"Tamam." Minho ona gidene kadar dediği gibi yaptı Changbin. Kapatmadı telefonunu.

Minho hızlı adımlarla ezbere bildiği bankı bulduğunda yanına şişeleri dizmiş kalan küçük boşluğa da koca bedenini sığdırmaya çalışarak oturan Changbin'i gördü.

"Derdin ne senin?"

Changbin onu görmesiyle gülümsedi. Çok özlemişti çünkü. Ona gülmesini, kızmasını, bağırmasını, sevmesini...

"Sensin." Minho yumruklarını sıktı.

"Sırf sarhoşsun diye ellemiyorum. Yoksa kırmıştım ağzını gözünü. Manyak mısın oğlum sen gecenin köründe niye kendimi denize atarım gel yanıma diyorsun? Bir de Han nehrine gelmiş sabır ya gerçekten sabır." Changbin onun dediklerinden bir kelime bile anlamamıştı. Kafası yerinde değildi ve anladığı tek şey Minho'nun çok güzel olduğuydu.

"Ne yaparsam beni affedersin?" diye sordu Changbin ayağa kalkarak. Kalkarken eline takılan içki şişesi yere düşüp kırılmıştı ama dönüp bakmadı. "Tekrar birlikte olmamız için ne yapmam gerekiyor Minho?" Sarsak adımlarla ona yaklaşmasıyla geriledi Minho.

"Daha kaç kere söyleyeceğim sana," devamını getiremedi. Bir daha birlikte olamayız diyemedi çünkü böyle olmasını istemiyordu.

Changbin cebinden telefonunu çıkardı. "Her şeyi düzelteceğim." kendi kendine kafasını sallayarak onay verdi cümlelerine. Hızlıca onlara pek de uzak olmayan nehire doğru koşmaya başladığında Minho'nun kalbi ağzına geldi. Onun arkasından koşmaya başladı. Eğer Changbin şu an atlarsa onu kurtaramazdı, yüzme bilmezdi Minho. "Dur ne yapıyorsun!"

Changbin tam korkulukların dibine geldiğinde elindeki telefonu o kadar uzağa fırlattı ki suyun ortasında epey geniş bir delik oluştu. "Bu siktiğimin telefonunu da attım bak, bir daha bizi ayıramaz o."

O diyerek kimden bahsettiğini anlamasıyla yutkundu Minho. "Evine götüreyim seni Changbin."

Changbin ona yaklaşıp bir anda alnını omzuna koydu. "Ben evimdeyim zaten şu an." Minho'nun kalbi hızlanmaya başladı. Her şeyi daha da zorlaştırmak zorunda mıydı? Minho onlar arkadaşlarken bunları defalarca dinlemişti. Sonuç hep aynıydı.

"Yapma şunu." sesi titreyerek söylediği şeyler Changbin'in kafasını kaldırıp ona bakmasına neden olmuştu. "Asla değişmeyeceksin işte. Hep ona gideceksin."

fainted love 𑁤 seungin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin