Aslında hasta ziyaretinin kısa olması makbuldür. Ama konu Jeongin ve gürültücü arkadaşları olduğunda bırakın kısa ziyareti, hastaya saygı bile yoktu.
Hyunjin ve Changbin ellerinde çiçekler, çikolatalar ile arkadaşlarının kapısına dayanmış kapıyı açan Seungmin'e dünyasını laflarıyla dar etmişlerdi. Changbin'in bu hakkı kendinde bulması ne kadar ironik olsa da.
Şimdi de hepsi salonda oturuyorlar sohbet ediyorlardı. Arkadaşlarını görmesiyle bütün nazı mutsuzluğu giden Jeongin'i gözlerini kısarak izliyordu Seungmin tekli koltuktan. Yani günlerdir onun nazını, cilve yapıp sonra tekrar soğuk davranmasına dayanan oydu sonuçta değil mi?
Changbin geldiğinden beri asla susmamış sürekli bir şeyler anlatmıştı. Hyunjin zaten onu gazlayan kişiydi. Jeongin ise özlediği ortamda her konuşmaya katılırken en son universite arkadaşlarının düğününü eleştiriyorlardı.
"Of kızın zevki bok gibiydi hep zaten. Kim düğünde pembe gelinlik giyer ki abi?" diye isyan etti Hyunjin göz devirerek.
"Gerçekten tam bir çingeneydi. Bir kere sevgilisinden imza kalemi istedim diye beni tüm sınıfa rezil etti sırf gayim diye." diye kızı gömmeye devam etti Jeongin.
"Yani bir görsen sevgilisi de tipsizin tekiydi."
Seungmin, sanki kendisi burada değilmiş gibi sürekli konuşup duran üçlüye sinirlenerek kollarını göğsünde bağlayıp onlarj izliyordu. Jeongin'in ağzından homurdanmaktan başka krlime duymazken şimdi bıcır bıcır onlarla konuşmasını kıskanmıştı.
Çalan kapıyı açmak için kalktığında Minho'yu gördüğüne hiç bu kadar sevinmemişti. "Hoşgeldin kayınço." diye ona sataştı hemen.
"Hayırdır yeni gelin mi oldun? Nedir böyle kapıda karşılamalar falan." sabah Seungmin'in bağladığı kravatı gevşetip içeri adımlarken aynı ses tonuyla karşılık vermişti.
Salondan gelen Changbin'in sesini duymasıyls kısa bir süre adımları duraksasa da salona girdi. Peşinden gelip eski yerine oturan Seungmin ile zaten küçük olan koltuklarda yer kalmamıştı.
Minho, Changbin ile göz temasından kaçınarak onlara hoş geldiniz diyip hemen üst kata çıkmıştı üstünü çıkarmak için. Aşağı inmeyi de düşünmüyordu. Belki Hyunjin'e ayıp olmasın diye beş on dakika oturup tekrar iş bahanesiyle kendini kardeşinin odasına kapatabilirdi.
Şu an üç kişi tarafından kullanılan dolaptaki kıyafetlere elini attı ve rastgele bir şeyler aldı. Jeongin'in aşırı kıyafet merakı sonunda bir işe yarıyordu. Hızlıca üstünü değiştirdiğinde kendini yorgunlukla yatağa bıraktı.
Younjae'nin hızlıca bulunması için Seungminden yardım istemişti. İkisi de aynı adsmın peşindeydi sonuçta ve onun karanlık tarafa uzanan kolları işine yarıyordu. İşin legal kısmını o hallederken bulunduğunda Younjae'yi doğduğuna pişman etme işi de Seungmin'e düşüyordu.
Jeongin'e belli etmeseler de Hyunjin ve Chan'ın da dahil olduğu küçük bir ekip kurmuşlardı. Hepsi tüm bağlantılarını kullanarak uğraşsa da henüz bir şey yoktu ellerinde.
Derin düşünceler içinde tavanı izlerken açılan kapıyla bakışları oraya dönmüştü. Karanlık odada kimin geldiğini anlamadığı için kaşlarını çatmıştı.
"Jeongin?"
"Benim." Changbin'in sesini duymasıyla tüm vücudu sinirle kasıldı. Gerçekten sinirli miydi yoksa hislerini sinirle mi kapatmaya çalışıyordu anlayamıyordu artık.
"Niye geldin?" sertçe çıkan sesi Changbin'in kararını sorgulamasına neden oldu. Neden geldiğini o da bilmiyordu.
Cevap vermeden yatağa doğru yürüyüp ayak uçlarına oturduğunda Minho sinirle nefesini verdi. "Ne istiyorsun, uykum var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fainted love 𑁤 seungin ✓
Fanfiction"Anladın mı? Biz bir hiçiz." [angst değil, texting, düzyazı]