on iki; uzak mesafe ilişkisi

929 105 325
                                    

Minho'nun çiftlikteki yokluğu Jisung için alışıldık bir durumdu. Evinin orta yerinde ve penceresi altında ansızın belirmelerine artık alışkın olduğu, mutfağında adını ilk kez duyduğu yemekler pişirip dört kişilik yemek masasında hep tam karşısını dolduran ve kokusuyla her bir zerresine nüfuz eden oğlanın iki günlük eksikliği fark edilir bile değildi. Bu konuda ciddiydi, ne de olsa birkaç ay öncesine kadar hayatının hiçbir köşesinde, Lee Minho'ya ait bir toz tanesi bile bulunamazdı. Yani Minho sadece bir haftalığına Seul'a gitmişken, Jisung onun yokluğunda sıradan hayatının basit rutinlerine kolaylıkla geri dönebilirdi. Fakat saçma sapan bir çelişkidir ki hiç de öyle olmuyordu.

İki gün geçmişti. Bu çeyrek sonsuzluk gibi hissettiren süre zarfında Jisung'u iş yapmaktan alıkoyan ve oturma eylemini bile bir işkenceye dönüştüren bel ağrıları kaybolmuştu fakat taş evdeki beklenmedik samimiyetlerinin bütün izlerinden kurtulmak pek mümkün değildi. Göğsünde ve aklında hâlâ birkaç kırıntısını taşıyordu.

Jisung düşünmeden edemiyordu. Aralarındaki şeyin ne anlama geldiğini biliyor ve daha fazlasını beklememesi gerektiğini kendine hatırlatıp duruyordu ancak aklı bıkmadan ve usanmadan, Minho'nun ona başka türlü bir ilgiyle yaklaşmaya başladığı fısıltısına kulak kesiliyordu. 

Aşk? Ya da şimdilik basit bir hoşlantı? Belki de sadece bir eğlence onun için. Neyi neden yaptığını anlamak mümkün değil ki, turuncu bir kedi gibi aynı, oradan oraya atlayıp her şeyi dağıtıyor ve sonra göbeğini açıp bekliyor. Kendini sevdirmek istiyor sanıp uzanıyorsun ama hayır, bu sefer de küçük pençeleriyle eline saldırıp ısırıyor. Deli. 

Bahçesinde Hyunjin ve Chan, yeni kurdukları hamakta akşam yemeği sonrasına sakladıkları kokteyllerini yudumlayarak tepelerine çökmüş karanlık geceyi süsleyen parlak yıldızları gözlüyorken, Jisung bu tarz düşüncelerle boğuşuyor ve içkisinin içinde yüzen minik buzları çiğneyerek tek başına oturduğu ahşap hamağında sallanıyordu. Çıplak ayakları bütünüyle yere değmiyor, yeşil çimenler parmak uçlarını öpüp gıdıklıyor ve içi mayhoş bir hisle dolup taşıyordu fakat o sadece Minho da yanında olsun istiyordu.

"Bak! Şuradaki parlak yığın Arıkovanı Yıldız Kümesi." 

Ve Arıkovanı Yıldızlarını Minho da görsün istiyordu.

"Çıplak gözle disko topu gibi duruyor olabilir ama aslında yüzlerce, hatta binlerce yıldızdan oluşuyor." dedi Chan, ağzında Arıkovanı yıldızları kadar parlak bir tebessümle, Hyunjin'in işaret ettiği bütün gök cisimlerini tane tane anlatmaktaydı. "Uzay dürbünüyle baktığında daha belirgin, kovanın etrafında uçuşan arıları andırıyor görüntüsü." 

"En sevdiğim yıldızlar." diye mırıldandı Jisung, sebebini anlamak pek zor olmadığından Hyunjin sadece kıkırdayarak katıldı ona. "Artık benim de en sevdiğim onlar, Jisung'un çilli yanaklarına benziyor." diyerek küçük olana göz kırpmış ve kırmızı içeceğinden bir yudum almıştı. 

Jisung bunaltıcı derecede sıcak bu akşamda, ilk defa içten bir biçimde gülümsedi. Hyunjin'in onu hiç konuşmadan anlıyor oluşuna ve kendi köşesinde kıvrılıp dinlenmesine izin veren tavrına minnettardı. Yanlarında bir müddet sessizce sallanarak, sonsuz yıldız denizini seyretti ve votkalı karpuz suyundan bir yudum aldı. İçeceğini bitirdiğinde odasına geçmeyi planlıyordu. Belki biraz kitap okurdu ya da yine boncuk kolyelerinden yapardı. Uzun zamandır çiftlik işleri ve Minho arasında eriyip gidiyordu vakti ve bedeni, bir türlü yeni bir şeylerle uğraşacak fırsatı bulamamıştı. Belki de Minho'nun yokluğunu böyle değerlendirmeliydi. Dinlenerek, tek başına, huzurlu ve sakince. 

Jisung bu ve bunun gibi düşüncelerle oğlanın aklının orta yerini tıkayan ve başka hiçbir şeye geçit vermeyen varlığını unutmaya çalışıyordu ki, cebinde zamansızca titreyen telefonu yüzünden irkilerek kadehini küçük masaya bıraktı. Ekranında yazan ismi gördüğündeyse ikinci bir saniye düşünmeden ayaklandı. 

honeybee boy | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin