"Ve insanın en güzel tesadüfleri, başka bir kalpta kendi kalbinin benzerine rastladığı an başlar."
Tesadüflere inanır mısınız? Sürekli karşılaştığınız birinin sizin kaderiniz olduğumu inanmak belki en başta saçma gelebilir insana. Ancak o insanın zamanla sizin hayatınızda bir yeri olmaya başladığında aslında o tesadüflerin düşündüğünüz kadar da saçma ve gereksiz olmadığına inanmaya başlıyorsunuz.
Alptekin ile karşılaşmamış çok iyi ayarlanmış bir plan mıydı yoksa bir tesadüf miydi emin değilim ama kısa süre içinde hayatıma dahil olmayı başarmıştı hastaneden sonraki günlerde de devam eden tesadüfler sayesinde.
Neredeyse Poyraz'ın açık bıraktığı o boşluğu dolduracaktı.
Neredeyse!
Poyraz'la ise o günden sonra tek kelime dahi konuşmamıştık. Bu iyi bir şey miydi yoksa kötü müydü bilmiyordum. Aradan geçen bir haftada ona haksızlık yaptığımı düşünmeye başlamıştım. Ama ona hala çok kırgındım. Bu kırgınlığımı nasıl yeneceğimi ise hiç bilmiyordum. Peki yenmek istiyor muydum? O kısmı işin içine karıştırırsak kurtulamayız gibi o yüzden direkt es geçmek en mantıklısı.
Son bir haftanın en güzel yanı sanırım annemin iyileşip hastaneden çıkmasıydı. Bunda biraz da Alptekin'in arkadaşı olan Yağız'ın parmağı vardı. Annemle bebekler gibi ilgilenilmesini sağlamıştı. Ona çok borçlanmıştım şu bir haftada.
Şimdi ise arabada hastaneye doğru gidiyorduk Kaya ailesi olarak. Annemin son kontrollerini yaptıracaktık. Sonrasında ise beraber yemek yiyecektik bir restoranda. Ailecek bir gün geçirmeye karar vermiştik kısacası...
Şoför koltuğunda ben, yan yolcu koltuğunda babam ve arkadaki koltuklarda da annem oturuyordu. Hastaneden önceki son kırmızı ışıkta durdum ve yeşil yanmasını beklemeye başladım. O sırada bir şey oldu. Bulunduğum andan koptum ve başka bir ana gittim.
Biri beni sürüklüyor hissiyatı vardı. Çırpınıyordum bir yandan da. Sanki kaçırıyordu biri beni. Çığlık atmak istiyordum ama ağzımın üstündeki kocaman el bırak çığlık atmayı nefes almama bile izin vermiyordu.
"Masal! Hadi kızım yeşil yandı." diyen babam ve arkamdan gelen korna sesleri az da olsa kendime gelmemi sağladı. Ve hızlı hareketlerle gaza bastım. Annemle babam ortada tuhaf bir durum olduğunu anlamıştı. Ama ses çıkarmıyorlardı. Bu da anlam veremediğim bir olayo açıklama zahmetine düşürmüyordu beni.
Hastanenin girişine çok yakın olan bir yerde durup annem ile babama döndüm. "Siz girin hastaneye ben arabayı park edip geleyim. Annem çok yürümesin şimdi." dedim.
İkisi de bana başını salladı. Sonra da arabadan indiler. Babam kapıyı kapatmadan bana eğildi ve "Dikkat et tamam mı?" dedi. Ona başımı salladıktan tekrar arabayı çalıştırdım ve park yeri aramaya başladım hastanenin otoparkında.
Ufak bir gezintinin ardından gölgelik bir park yeri buldum ve başkası park etmeden hemen arabayı oraya park ettim.
Hala daha birkaç dakika önce yaşadığım veya yaşadığımı sandığım o olayın etkisindeydim. Ne gördüğüme ya da ne gördüğümü düşündüğüme anlam veremiyordum ve o gördüğüm şeyi sanki gerçekten yaşıyormuş gibi hissetmemde işin en tuhaf yanlarından biriydi sanırım.
Bir süre arabanın kaputuna yaslanmış bekledikten sonra annemle babamı çok bekletmemek adına derin bir nefes alıp doğruldum ve arabanın kapılarını kilitleyip hastanenin girişine doğru yürümeye başladım.
Bir yandan da aklımı meşgul eden bir sürü olayı da düşünüyordum. Son zamanlarda yaşadığım şeyler o kadar fazlaydı ki. Düşün düşün bitmiyordu. Önüme bakıp önümü görmediğimden ötürü de tahmin edileceği üzere aklım bir karış havadaydı. Bunun da getirisiyle de son zamanlarda sürekli sürekli ve sürekli yaşadığım bir şey oldu.
Biriyle çarpıştım!
Bu konu da profesyonel olmaya başladığımdan ötürü ilk zamanlarda olduğu gibi düşmenin eşiğinden dönmüyordum yani kolayca dengemi sağlayabiliyordum.
Kime çarptığıma bakmak için kafamı kaldırdığımda ise kim olduğunu gördüğümde şaşırdım desem yalan olurdu. Çünkü çarpıştığım kişinin Alptekin olduğuna hiç şaşırmamıştım.
"Bizim acilen seninle çarpışmayı bırakmamız gerekiyor Alptekin." dedim ondan biraz uzaklaşırken. "Ve özür dilerim." diye de devam ettim.
Ellerini lacivert kot pantolonunun ceplerine sokup rahat bir tavra büründü. "Halinizden memnun değil gibisiniz Masal Hanım?!" dedi hafif imalı bir şekilde.
Dediğine karşılık yarım ağız güldüm. "Memnun olmamak ne haddime Alptekin Bey. Benim demek istediğim sadece sürekli böyle karşılaşmamız biraz tuhaf. Normal insanlar gibi karşılaşsak daha iyi olur gibi." dedim onun gibi sahte bir resmiyetle. "Normal insanlar gibi karşılaştık da ben şikayet ettim sanki!" diye de ağzımda geveledim.
"Normal," dedi ama sonrasını anlamadım çünkü öyle bir kısık söylemişti ki kendi duyduğundan bile şüpheliydim.
"Anlamadım ne dedin?" diye sordum.
Bir anda transtan çıkmış gibi silkelendi. "Ha? Ney?" diye sordu sonra da.
Bu tavrı kaşlarımı çatmama sebep oldu.
Çatık kaşlarım arasından konuştum. "Az önce bir şey dedin ama anlamadım tekrar eder misin?" diye uzun uzun açıkladım bir önceki açıklamama nazaran.
Bir süre sessiz kaldı. Ne diyeceğini düşünüyormuş gibiydi. Sanki bir yalan uydurmaya çalışıyormuş havası da vardı ama emin olamadım. Aramızdaki sessizliğin uzamaya başladığını fark edince "Ee? Cevap?" diye direttim.
"Bir dahaya normal insanlar gibi buluşalım diyorum." dedi bir süre daha sessiz kaldıktan sonra.
Cevabına karşılık tek kaşımı kaldırıp konuştum. "Ne demek istiyorsun?"
Derin bir nefes aldı. Sanki konuşmakta zorlanıyor gibiydi. "Benimle müsait bir zamanda kahve içmek ister misin acaba Masal?"
——————————————
SeeeelaaaammBir bölümün daha sonundayız arkidişlerr
Umarım beğenmişsinizdir.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere ;)
Rüyalarınızla kalın canlarım ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kabusların Sırrı
Fantasyİki aydır uyuduğu her an kabusların esiri olmuştu kız. Uyuduğu her an istisnasız kabus görüyordu ve bu tek bir tane de değildi bazen iki bazen yirmi... Uyanması ise o kadar uzun sürüyordu ki. Kabusta olduğunu biliyor uyanmak için çırpınıyor ama kol...