"En kusursuz cinayet, birinin yaşama sevincini öldürmektir." - Paulo Coelho -
Sakinliğin, dinginliğin ve huzurun hat safada olduğu ortamları herkes sever. Lakin böyle ortamların gizli kalması gerekir. Çünkü bu ortamlardaki insan fazlalığı orayı özel kılan o büyüyü bozarak kişinin oraya karşı soğumasına neden olur.
Benim huzur bulduğum tek ortamın büyüsünün bozulmasını istemiyordum. Bu yüzden burayı hiçkimseye bahsetmemiştim. Bahsetmeyi de düşünmüyordum.
O akşam orada son birkaç haftadır olmadığım kadar huzurlu ve sakin hissetmiştim. O denizin tuzlu kokusu ve dalgaların ufkumu genişleten o sesi beni alıp dünyanın karmaşası ve gürültüsünden uzağa bambaşka düzenin ve sessizliğin hakim olduğu bir diyara götürmüştü beni.
Bir saat, iki saat, üç saat derken çalan telefonum beni o sakin diyardan koparıp tekrar dünyaya dönmeme neden olmuştu. Son kes derin bir şekilde deniz kokusunu içime çektim ve arka cebimdeki telefonumu çıkardım.
Ekranda 'Babamm 🩵 arıyor...' yazdığını görür görmez hemen cevapladım aramayı. "Efendim babam,"
"Kızım gel hadi artık. Yemekler gelecek birazdan."
Böyle güzel anların artık sonuna geldiğimizi anladığım için dudaklarım büzüldü. Ama yine de sesimi normal tutup konuştum. "Tamam babacım geliyorum şimdi." dedim ve babamdan gelen onaydan sonra aramayı sonlandırdım. Sonrada gerisin geri telefonu pantolonumun arka cebine koydum.
Yolumu da yemek yiyeceğimiz restorana çevirip geldiğim yolu geri yürümeye başladım.
Yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm. Bu kadar çok yürüyünce aslında çok fazla uzaklaşmış olduğumu fark ettim.
Yarım saatlik uzun bir yürüyüşün ardından annemlerin yanına gelmiştim. Masanın üstüne göz gezdirdiğimde hala yemeklerin gelmediğini görünce sevindim ve hızla onların yanına gidip sandalyelerden birine oturdum.
Oturmamla beraber yemeklerin gelmesi bir oldu. 'O kadar vakit geçmiş mi ya?' diye düşünmeden edemedim. Garson sırayla yemekleri sorarak koymaya başladı.
"Sazan kimindi acaba?" Babam annemi işaret edince çocuk tabağı annemin önüne bıraktı. "Turna kimindi?"
Babam "Benim," dedi ve garson turna tabağını babamın önüne bıraktı.
Garson çocuk son olarak kalan tabağı da benim önüme bıraktı ve "Afiyet olsun." diyip gitti.
Önümdeki tabağa bakınca içinde tavuk ızgara olduğunu görüp kocaman gülümsedim. 'Canım babam yine beni düşünmüş...' diye içimden geçirdikten sonra "Teşekkür ederim babacım." dedim.
Denizi, suyu bu kadar sevmeme rağmen balık yiyemiyordum. Kokusunu, tadını hiçbir şeyini sevemiyordum. Biliyorum değişti. Ama yapamıyordum işte. Ne zaman yemeğe kalksam kusuyordum. Bu yüzden artık yemeye hiç kalkmıyordum...
"Afiyet olsun prensesim." Babamın prensesim demedi zihnimdeki kapılardan birini aralamıştı.
Yıllar önce;
Gözlerini dışarıdan gelen ışıkla açmaya çalışmıştı. Ama ilk denemesi başarısız olmuştu. İkinci bir deneme daha yaptı ve bu sefer başardı.
İlk dikkatini çeken yatağının tan tarafının çökmüş olmasıydı. Kafasını çevirip baktığında "Baba," dedi önce anlamaz bir şekilde. Sonradan olayı kavradığında "Baba!" dedi bu sefer sevinçle.
"G-"
Şimdi;
Zihnimde aralanmış olan kapı babamın bana "Hadi kızım yemeğini ye." demesiyle gerisin geri kapandı. Takmadım. Çünkü çok silik bir anıydı. Ne zaman ve nerede olduğunu hatırlamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kabusların Sırrı
Fantasyİki aydır uyuduğu her an kabusların esiri olmuştu kız. Uyuduğu her an istisnasız kabus görüyordu ve bu tek bir tane de değildi bazen iki bazen yirmi... Uyanması ise o kadar uzun sürüyordu ki. Kabusta olduğunu biliyor uyanmak için çırpınıyor ama kol...