Köyün Ağası

12.9K 582 270
                                    

Balbaşı : Doğurgan olduğu sonradan anlaşılan erkeklere verilen isim

Köyün ağasının oğlu bugün reşit oluyordu ve köy meydanında bunu duyurmak için kazanlarca yemek pişiyordu. Melih tarladan yeni gelmiş, toz toprak içindeydi...

Hevesle yemek sırasına geçti, zaten çok açtı, birde bu güzel kokuyla iyice karnı gurulduyordu. Ailesi çok fazla kalabalık olduğu için evde birkaç lokma ancak yiyebiliyordu, babası ve onun balbaşı hepsine bakmak için büyük bir çaba harcıyorlardı ama yetmiyordu işte.

Davul zurna sesleri sustu, mikrofonla konuşan adamı pür dikkat dinledi. Adam ağanın oğlunun doğum günü hakkında konuşup tebrikler yağdırıyordu.

"Ağamız oğlunun yaşı dolduğu için, temiz yüzlü, ince belli, edepli bir kucak oğlanı arıyor. Evlere görüşmeye gelinecek, yarın köy ahalisinden kucak oğlanı olarak verilecek oğlu olanlar ve bu özelliklere uyanlar bahçelerine ak çarşaf serecekler. Ağa o evleri ziyaret edecek."

Melih'in kalbi hop hop hopladı, yıllardır bunu bekliyordu. Kucak oğlanları iyi beslenir ve el üstünde tutulurdu. Melih'in hayali de buydu, birinin kıymetlisi olmak...

Evde, nerede yer bulursa orada uyumak değil, abilerinin yamanmış eskilerini giymek değil, tarlada çalışıp, eve gelince dağ olmuş çamaşırlara girişmek değil.... kıymetli olmak, el üstünde tutulmak, öpülüp koklanmak istiyordu.

Babasının ondördüncü oğluydu Melih, evleri onaltı kişi için yetersizdi. Uyuyacak yer bulmak bile sıkıntıydı, birinin yatağının köşesine kıvrılıp uyumaktan bıkmıştı.

Yemek sırasından yemek aldığında gözleri parladı, hem yemek, hem pilav etliydi. Üstelik irmik helvası bile vardı, hevesle kaşığını alıp yemeğini kaşıkladı. Doyana kadar yedi mutlulukla, abileri de sıradaydı ve yüzleri gülüyordu. Et yemek pek nasip olmuyordu evlerinde, hepsi buradaydı o yüzden.

Karnı doyunca eve gitti koşarak, yemekten dönen ailesinin bir çok üyesi evdeydi. Babasına koşup duyduklarını anlatmaya başladı, adam buruk bir yüzle dinliyordu onu.

"Baba, ağanın oğlu reşit olmuş ya, kucak oğlanı arıyorlarmış. Bende görüşeyim mi, ne olur baba, hee... ak çarşaf serenlerin evine gelecekmiş ağa, belki olur ha, belki beni beğenirler. Belki ben olurum ağanın oğluna kucak oğlanı..."

En büyük abisi homurdanıyordu yine, hiç istemiyordu böyle bir şeyi genç adam. Kardeşini de anlamak istemiyordu zaten.

"Pek heveslisin Melih, edepsizlik değil mi bu, bak edepli arıyorlar diyorsun.." gencin yüzü düştü hemen.

"Git ser ak çarşafı bahçeye, istiyorsan gelsinler baksınlar." Babasının sözleriyle hemen yerinden fırlayıp kollarını yaşlı adamın boynuna sardı.

Balbaşının yanına varıp ak çarşafı aldı ve özene bezene bahçedeki en görünür yere serdi. Kendisi için de özenmek istiyordu, çamaşırlara girişip hızla yıkadı ve serdi. Sıcak suyu ılıtıp uzun bir banyo yaptı, yarın için balbaşının verdiği süslü kıyafetleri giyeceği için de heyecanlıydı epey.

Sabaha kadar heyecandan bir uyudu bir uyandı, sabah kahvaltısında bile azıcık yufkayla çökelekle geçiştirmişti. Kalbi hopluyordu yerinde heyecandan.

Öğlen olmadan kapıları çalındı daha, Melih mavi parlak bir şalvar ve ince beyaz bir gömlek giymişti, belindeki düğümü ince belini ortaya çıkartıyordu.

Ağa ve dört adamı destur isteyip içeri girdiğinde hemen çay servis etti, adam büyük bir beğeniyle oğlanı süzerken babası buruk bir mutluluk yaşıyordu.

"Oğlan güzel ve bakımlı, yaşı kaç?" Beğenilmenin verdiği sevinçle kızardı Melih, hala onu izlediklerinin farkında olmadan elindeki tepsiyi sımsıkı tutarak geri çekildi.

"Haftaya reşit olacak ağam nasipse, balbaşımın son doğurduğu." Balbaşı ise mutfakta misafirlere tatlı servisi için koşuşturup duruyordu.

"İyi iyi, yaşı da uygun. Var mı kusuru, eksiği peki?" Adam yerinde dikleşen babaya baktı, gururlu duruyordu.

"Evlatlarımın hiç birinde kusur yoktur, tek kusuru saflığıdır." Masum masum yeri izleyen hevesli oğluna baktı adam, ağa bu sözlerle gülümsedi.

"Gel bakalım oğlan, ağa baban bir baksın sana." Melih hevesle ağanın yanına gitti.

Adam iki eliyle belini tuttu, parmakları rahatça birbirine kavuşuyordu, yüzünü eğip sağa sola çevirdi, ağzını açıp dişlerine bile baktı. Babası gerilirken ağa ve Melih mutlu duruyorlardı, ağa geri çekilip oğlanın ayaklarına eğildi.

Tek ayağını sedire koyup bileğine baktı, ayağına baktı. Gencin ayakları bile küçücüktü, kalbi hızla atan genç ise bu detaylı incelemeden dolayı bayılmak üzereydi.

"Uygundur, kaç kilo peki bu güzel oğlan?" Adamın sorusuyla yutkundu Melih, zayıf olduğu için istemezse ya ağa diye korktu.

"Elli kilo yok ağam, iki üç ay önce kırk dörttü." Adam beğeniyle başını sallayınca Melih derin bir nefes aldı.

"Yaver, araçtan çantayla kıyafetleri getir. Kucak oğlanını bulduk, yarın alayla gelip alırız." Büyük bir çanta gelip babasının ayaklarına konuldu, yaşlı adam oğluna bakıp hafifçe gülümsedi.

İstemiyordu ama oğlunun gönlünü de kıramıyordu, hem bu parayla uzun yıllar geçim derdi çekmeyecekti. Elini çantaya sürmedi bile, helallikler alındı ve ağa ile adamları geldikleri gibi sessizce gittiler.

Kucak OğlanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin