Unutulan yada kendini unutturmaya çalışan Bade gerilerden planlar yapıyordu. Babasının aktar olmasından hangi otun düşük yaptırıp, hangisinin gebeyi sona götüreceğini bilen kadın geniş bahçede dolanıp ihtiyacı olanları bulunca sinsice sırıttı.
Dışarıdan sadece bir ot olarak görülen bu bitki sadece gebeleri zehirliyordu, akşama özellikle izin alıp bunu pişirirse o oğlanda yerdi herhalde. Suratındaki çarpık sırıtışla mutfağa ilerledi, Alaz sinsi kadını gördüğü gibi derin bir nefes alıp dikkatli gözlerini ona dikmişti.
"Buyrun, ben yardımcı olayım." Saf görünmek en iyi yaptığı şeydi sonuçta Alaz'ın.
"Akşam ağalara ot kavurmak istiyordum da, mutfak müsaitse pişirebilir miyim?" Kaşlarını çatmak istese bile saf bir ifadede durmaya devam etti.
"Ahh, tabi buyrun. Ben size yardım edeyim, yemekler hazır zaten." Kadınla birlikte otları doğrarken ebe gümecine çok benzediğini, ama kesinlikle o olmadığını fark etti.
Bu ot daha acı kokuyordu, tuzlu suya koyup biraz sirke eklediler. Onu dinlenmeye bırakıp soğan kavurdular ve çok az salça ekleyip ocağı kıstılar, arada kadının sinsi gülüşünü fark ediyordu.
Otları atıp iyice kavurunca ocağı kısıp çok az su eklediler ve kapağını örttüler. Kadın gülümseyip Alaz'a kısaca sarıldı, bu yakınlık gencin midesini bulandırmıştı.
"Ayy, çok sağol. Çabucak bitti sayende, yemek kaçta yeniyor konakta?" Alaz saf rolüne devam edip gülümsedi.
"Yedide yeniyor hanımım." Kadın daha da mutlu olmuştu bu hitapla, elini oğlanın omzuna koyup sıktı.
"Ot kavurmam sana emanet, masada herkesin tadına bakmasını istiyorum." Kafa sallayan oğlanla koşar adım odasına çıktı, Alaz da bahçeye.
Hızla bir leğen ebe gümeci toplayıp aynı şekilde pişirdi, diğer tencereyi saklamıştı kimse bulmasın diye. Ot kavurmasını kayık tabaklara pay edip masaya yerleştirdi, yemeğe çok az kalmıştı.
Alaz da ter içinde kalmıştı tabi, Melih'in neşeyle merdivenlerden indiğini görünce kolundan tutup boşluğa çekti. Neşeli yüzüne bakıp yutkundu, bu güzel oğlanın neşesini bozacak olmak içini sıkıyordu.
"Melih, sana bir şey demem gerek..." ona hala mutlu mutlu sırıtan gence bakıp yutkundu.
"De tabi, dinliyorum. Abimin baştacı..." omzunu omzuna vurup kıkırdayınca utandı bir an, ama olayın ciddiyeti yüzünden ilk kez saf maskesini indirdi.
"Bu Bade denen kadına sakın ha güveneyim deme, bir adım yakınına yanaştırma. Bu kadın hiç sağlam pabuç değil, bir işler peşinde." Yüzü donuklaşan Melih ciddiyetle kafasını salladı.
"Sağol, emin ol çok dikkat edeceğim." Alaz ferah bir nefes alıp gülümsedi.
"Ahh, bir de sofradaki ot kavurmasından yiyip ona teşekkür et." Kafası karışan Melih anlamasa da kafasını salladı, bir bildiği olmasa söylemezdi diye düşünerek sofraya ilerledi.
Babası ve ağa baba oturmuş sohbet ederlerken yanlarına sokulup, babasının kolunun altına girdi oğlan. Onun bu hallerine herkes alıştığı için gülmüşlerdi sadece.
Bade odasının penceresinden onları izleyip pis pis gülerken yemek için çağırıldı. Sofra tamamlanıp herkes oturunca gözleri büyük bir açlıkla Mustafa ağayı buldu, adam ise sadece ona sokulan oğlanla ilgileniyordu.
Onu elleriyle beslediğini görüp tırnaklarını bacağına geçirdi, yedirdiği şeyin kendi ot kavurması olduğunu gördüğünde tırnaklarını etinden çekip gülümsedi.
"Alaz abim söyledi, siz yapmışsınız bu ot kavurmasını. Nasıl da canım istiyordu, elinize sağlık." Kadın pişkince sırıtıp başını iki yana salladı.
"Afiyet olsun, ne demek." Ama gözlerindeki sinsi pırıltıları herkes fark etmişti bu sefer, en başta da Mustafa ağa. Kadını sert gözlerle süzüp Alaz'ı yanına çağırdı, kulağına eğilmesini işaret edip fısıltıyla bir süre konuştu.
Kimse duymadığı için Melih önüne bakıp yemeğinden bir çatal aldı, önemliyse ağası ona derdi sonuçta. Alaz başını bir iki kez olumlu anlamda sallayıp kadına kibar bir gülümseme yolladı ve mutfağa döndü.
Kadının önüne gelen bal kaymakla herkes şaşırmıştı, tabi Bade de. Bu birisine 'ağzın tatlansın' demek için yollanırdı ve genelde, tabi iyi ihtimallerde, sonu evlilik olurdu.
İçindeki kaşıkla balı kaşıkladı kadın, nerdeyse yarısını yemişti Mustafa ağanın gözüne girebilmek için. O anda kanındaki yanmayı hissetti, vücuduna alev yayılıyordu sanki.
"Tattığın son tatlılık olsun diye getirttim özellikle, deli balı...." Bade yere yığılırken adamlara işaret etti ve hastaneye yollattı Mustafa.
Baran ağaya uygun bir mesaj olduğunu umarak eşinin alnına bir öpücük kondurdu, kimse onun eşine, baştacına, evladını taşıyan balbaşına dokunamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kucak Oğlanı
AcakKadın nüfusunun azaldığı bu çağda, çok erkek çocuğu olanlar narin görünen oğullarını Kucak Oğlanı olarak satmak zorunda kalıyordu... Melih ise bu olaya gönüllü olmuştu, balbaş olduğunu bilmeden.... Balbaş.... doğurgan olan erkeklerdi ve nadir bulunu...