Aleksey ve benim o günkü tanışmamız, ikimiz için de bir dönüm noktası oldu... O benim şövalyemdi, ben de onun meleğiydim... Beraber aylar geçirdik. Abim bazen günlerce, haftalarca ortadan kaybolurdu. Her ne kadar en çok korktuğum şeyin yalnızlık olduğunu bilse de beni yalnız bırakmaktan asla çekinmedi...
...Kim bilirdi ki bir zamanlar o küçük kız çocuğunun en büyük korkusu olan yalnızlık, o çocuk büyüdüğünde ona koruma sunan yegane prensi olacak...
...Onu asla yalnız bırakmayan, koruyan şövalyesi onu vicdansızların eline bırakacak -sırf o kız ihaneti reddetti diye-...
...Ve kim tahmin ederdi ki kendi kanından olan abisi infazı için gönüllü olan celladı olacak...
Biz geleli haftalar geçmişti. Abimin ortadan kaybolmaları artmış, Aleksey de benim şövalyem olma görevini üstlenmişti. Normalde kışın soğuk ve merhametsiz rüzgarlarında abim bana sarılır, kalkan olurdu. Kaldığımız doğru dürüst bir ev olmasa dahi abimin beni koruduğu hissi benim için saraylarda kalmaya bedeldi.
...Çünkü abim yanımdayken tümüyle terk edilmediğimi hissederdim...
Ama şuan içinde bulunduğumuz korunaklı alanda kendi odam olsa dahi abim eksikti... Beni teselli eden, sarılan ve beni korumaya yemin eden kişi eksikti...
İçinde bulunduğum oda korunaklı alandaki herkesin odalarıyla aynı tarzda yapılmıştı. Bir yatak, masa, dolap, lamba ve kitaplık. Pek soğuk geçirmiyordu, hatta hiç soğuk geçirmiyordu. Beyaz giysili kadınlar ve adamlar bizi bazenleri garip aletlerin olduğu yerlere götürürlerdi. Bu garip aletleri kollarımıza, göğsümüze, başımıza bağlar, saatlerce bizi gözlerlerdi. Pek acıtmıyordu, bu yüzden benim o sırada tek yapabildiğim acaba abim de benimle orada mı diye etrafa bakınmaktı...
...Acaba canım acımış gibi yapıp çığlık atsam gelir miydi kız kardeşini kurtarmak için..?
Ama abim benim görse dahi tek yaptığı soğuk bir bakış atmak, kimi zaman başımı belli belirsiz biçimde okşamaktı. Neden bu kadar acımasız birisine dönüştüğümü yemin ederim ki bilmiyorum...Herhalde benim hatamdı.
Abimin gene olmadığı bir akşamdı.Aleksey benim yalnız kalmaya karşı olan zaafımı biliyordu. Beni asla yalnız hissettirmemeye yemin etmişti. Ve yeminini de çok güzel tutuyordu. İkimiz beraber yatağımın üstünde oturmuştuk. Gri battaniye ikimizi de kaplayacak bir şekilde üstümüzdeydi.
...Aleksey'in soğuktan titreyen beni korumak için aldığı, kendisi de titrerken benim üstüme örttüğü o battaniye...
Aleksey ve ben battaniyenin altında sarılmış, sırtlarımız duvara yaslanmış bir şekilde bir yandan konuşuyor, bir yandan da abimi bekliyorduk. Böyle oturup abimi beklerken birbirimize masal anlatmak Aleksey ve benim için bir rutin olmuştu. Ben ona kendi masallarımı anlatırdım, o da bana onunkileri...
...Bugün onun sırasıydı...
Bana baktı, gülümsedi ve daha da sıkı sarılarak anlatmaya başladı:
"Çok çok çok uzun yıllar önce bir melek varmış...Bu melek o kadar güzelmiş ki görenler ona aşık olurlarmış. Bu meleğin herkesi güzelliğine hayran bırakan zarif bir vücudu..."
...Daha sıkı sarıldı, başını omzuma rastladı...
"Uzun ve yumuşak simsiyah saçları..."
...Saçlarımı okşadı...
...Parmaklarıyla yumuşakça çenemi yukarı kaldırıp gözlerimin içine baktı...
"Ve tüm evrenden, tüm yıldızlardan daha güzel kara gözleri varmış. Bu meleğin adı Miche'ymiş."
Güldüm.
"Alekkk! Bu benim adım!"
Sırıttı:
"Yooo, ne alaka, hikayedeki meleğin adı Miche. Adınız aynıysa ben ne yapayım?"
...Elimi tuttu...
...9 yaşındaki iki çocuğun elde edebilecekleri en büyük mutluluk bu olabilirdi... Yalnız kalmadığını ve sevildiğini hissetmek... Aleksey ve ben, ikimiz de birbirimizi anlayabiliyorduk. İkimiz de birbirimizin sığınağıydık...
Aleksey hikayeye devam etti:
"Meleğin bir tane şövalyesi varmış. Bu şövalyenin soluk sarı saçları, mavi gözleri ve aşşırı kaslı bir vücudu varmış. Şövalye tamamen meleğin emrinde olduğunu anlatan bembeyaz bir zırh giyermiş. Bu zırh şövalyeyi korurmuş, çünkü zırhın içinde gizli bir cep, cebin içinde de meleğin 7 saç teli varmış. Bu sayede şövalye meleği hep yanında hissedermiş."
"Melek çok görkemli bembeyaz bir sarayda yaşarmış.Saray tıpkı Aziz Vasil Katedrali gibiymiş, o denli büyük ve görkemli... Melek kraliyet ailesinin en sevilen üyesiymiş. Herkes onu çok severmiş. Meleğin tek bir kardeşi varmış, o da abisiymiş. Abisi meleği çok sevse de bazen meleği yalnız bırakıp ortadan kaybolurmuş. Abisi ortadan kaybolunca melekle şövalye ilgilenirmiş. Çünkü kötü kalpli beyaz ejderhalar meleğin ve ailesinin düşmanıymışlar. Meleğe zarar vermek için fırsat kollarlarmış.Bir gün bir sürü beyaz ejderha meleği kaçırıp bir kuleye hapsetmiş. Şövalye meleğin kaçırıldığını duyunca çok kızmış. Hemen gümüş Gorynych pullarından dövülmüş zırhını giymiş."
"Aleksey, Gorinach- yok Griacnh nedir?"
Güldü:
"Gorynych bir canavar. Ejderha gibi, bir sürü kafası var, ve kanatları da var. Ülkemin masallarında çok geçerdi. İşte şövalye bu canavarlarda birisini yenmiş, zırhını da onun pullarından dövdürmüş. Bu zırhı da yanmıyor, bu sayede şövalye meleği hemen kurtarabilecek."
"Peki sonra şövalyeye ne oluyor Alek?"
"Tabii ki de beyaz ejderhaların topraklarına gidiyor. Gelenbeyaz ejderhalarla dövüşüp onları öldürüyor. Sonra onların liderleri beyaz cadıyla da mücadele ediyor, cadı ona heykele dönüşme büyüsü yapmadan önce cadının asasını parçalıyor. Sonra da ejderhaların derisinden ve cadının asasındaki sihirli taştan meleğe gösterişli bir pelerin dikiyor, böylece melek bir daha asla üşümüyor! Ama cadının heykele dönüşme laneti etki etmeye başlıyor, bu yüzden şövalye yavaşça heykele dönüşmeye başlıyor. Gözlerinden yaşlar akarken meleği artık koruyamayacağı için ağlıyor. Melek de sadık şövalyesinin cadı yüzünden heykele dönüştüğünü görünce ağlamaya başlıyor. Şövalye önünde diz çöküp "Leydim lütfen ağlamayın, sizi korumak ömrümde yaptığım en onurlu işti, sizin için ölmek de düşünebileceğim en onurlu ölüm." diyor. Diz çökmüş dururken tamamen heykele dönüşüyor. Melek de onun yanında diz çöküp ağlamaya başlıyor. Melek hyekel olmuş şövalyeyi sarayına götürüyor, her gün onun için gözyaşı döküyor. Aylar sonra gözyaşları yavaşça şövalyenin çözülmesini ve tekrar insan olmasını sağlıyor. Melek bunu görünce çok mutlu oluyor, şövalyeye sımsıkı sarılıyor, şövalye onun önünde bir kez daha diz çöküyor ve kendisi için aylarca beklemiş olan leydisine evlenme teklif ediyor. Sonra daa- uhm..."
Birazcık yanakları kızardı...
"Evleniyorlar, çocukları oluyor ve sonsuza kadar mutlu yaşıyorlar..."
Gülümsedim... Masalın sonunun böyle bitmesine bayılmıştım... Aleksey ile birbirimize yaslanarak uyuduk...
...İkimiz de sonumuzun böyle biteceğini planlarken Tanrı'nın bizim için olan planlarından bihaberdik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metal Kalp
Science FictionBen Michelle. Michelle Howell. Bozuk bir kod yüzünden tüm şehri birbirine katan ve başına ödül konan bir cyborgum. Ne kadar şiirsel ve dokunaklı değil mi? Onların yaptığı kötülüklere karşı kör, sağır ve dilsiz kalamadığım; yerimden kalkıp bağırdığım...