8. Benzerlikler

17 1 1
                                    

O şey her neyse onunla göz göze geldiğim anda gözlerimi açtım ve vücudumu hareket ettirmeden etrafa bakmaya çalıştım hiçbir şey göremiyordum. Gözlerimi tavana diktim nefes alırken zorlamıyordum. Boğazım acıyordu sanki koskoca bir düğüm var gibi boğazımda kan ter içinde kalmıştım. Yastığım terden dolayı sırılsıklam olmuştu.

Aynı zamanda sebepsizce titriyordum. Gördüklerim gözümün önünden bir bir geçiyordu. Fakat vücudumun ağrısından onlara odaklanamıyordum. Her tarafım ağırıyor ve başımı bile kaldıramıyordum.

Sadece başımı hafifçe yastığımda sağa ve sola çevirerek etrafımda olanları görmeye çalıştım.

Komodinimin üzerinde duran telefonumu almak için yorganın altında ki hissetmediğim kolumu hafifçe çıkartmaya çalıştım. Fakat yapamıyordum.

Tren saatini gelip gelmediğinden hatta geçmiş olmasından endişeleniyordum ama cama doğru baktığımda gelmiş olamazdı. Çünkü; hava daha karanlıktı. Havanın aydınlanmasına dair en ufak bir pırıltı bile yoktu. Penceremde sadece sokak lambasının karın üzerine vuran yansıması vardı. Hafifçe kendimi çok yormadan yatağımdan kalkmaya çalıştım ama sadece biraz doğrulabildim.

Sırtımdan bir darbe almışçasına bir ağrım vardı. Yatağımda doğrulmuşken hafifçe perdeyi araladım ve tam tahmin ettiğim gibi zamanın gelmesine daha çok vardı.

Komodinimin üzerinde duran telefonuma uzandım ve tuş kilidini açtığımda saatin henüz

02,17 olduğunu gördüm.

Daha çok zamanım vardı aslında biraz daha dinlenebilirdim. O gördüğüm kabusların üzerine uyuyabileceğimi hiç sanmıyorum. Bir mesajım vardı şuan ona bakabilecek durumda değilim bu saatte atılan mesajında hiçbir aciliyeti olamaz deyip tuş kilidini tekrar kapattım.

Telefonumu aldım ve yatağımdan zorla kalkarak mutfağa gitmek için yatağımın kenarında bulunan terliğimi giydim ve kapıya doğru ilerledim. Gördüğüm rüyaların etkisi olmalıydı sürekli bir yerden belirsiz varlıkların çıkıp beni rahatsız edeceğini düşünüyordum. Kendi kendime

" Böyle bir şey yok kendine gel artık o sadece bir kabustu."

Odamın kapısına vücudumdaki ağrının etkisi ile ağır adımlarla ilerledim ve odamın kapısını açıp koridora çıktım.

Arkamda bir şeyin olacağı endişesi ile hızla arkama döndüm ve koridorun sonuna doğru baktım.

Hiçbir sıkıntı yoktu.

Odamın yan tarafındaki kapıdan içeriye baktım.

Annemin uyuyup uyumadığını kontrol ettim. Yatağı boştu. Merdivenlere doğru ilerledim. Vücudumun ağırlığından dolayı başım dönüyordu ve merdiven başlıklarına tutunarak aşağıya inerken merdiven basamaklarında kan izleri olduğunu fark ettim. Olduğumdan daha yavaş ilerlemeye başladım.

Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ve izler beni mutfağa doğru götürüyordu.

Önce salona bir göz attım. Salon tamamen karanlığa bürünmüştü.

Mutfağın merdivenin solunda olduğunu bildiğim halde Kan izleri bana yol gösteriyordu. Mutfağın ışığı yanıyor ve ortada bulunan tezgahın çevresinde bulunan bar sandalyelerinin birinin birinde annem mutfağın kapısına sırtını vererek oturuyordu. Elimde de bir kupa bitki çayı vardı ve sadece bir noktaya odaklanarak onu içiyordu.

" Bu kan izleri de ne iyi misin?" dedim. Mutfağa girerken,

İrkilerek yerinden sıçradı ve bana dönerek,

" Beni korkuttun. Bir problem yok sadece burnum kanadı."

" Burnunun kanamasından dolayımı erken uyandın." Dedim. Yanı başında endişeli bir şekilde yüzüne bakarak,

" Hayır. Maalesef daha uyuyamadım." Dedi. Bitki çayını içtiği kupanın kulpu ile oynarken,

" Keşke biraz dinlenmeye çalışsaydın çok yorgun görünüyorsun."

" Uyumak için yatağıma geçtim ama huzursuz olunca kalktım ve mutfağa gelirken burnum kanamaya başladı."

" Bu kadar takılma olanlara sadece bir tesadüftü olanlar." Dedim. Benim de içim içimi kemiren bir huzursuzluk vardı. Hem olanlar hem de kabusum beni baya etkiledi.

" Konuşmayalım bunlara lütfen! Kahve veya bitki çayı yapmamı ister misin?" dedi. Yüzüme bakarak,

" Tabii ki nasıl istersen ben hallederim sen dinlen biraz" dedim. Annem yüzüme dikkatlice baktı ve

" İyi görünmüyorsun." Dedi. Ve ayağa kalkarak yanıma geldi. Elini yanaklarım ve alnım arasında gezdirerek ateşim olup olmadığına baktı.

" Yanıyorsun sen" dedi. Endişelenerek

" Bir ilaç alırım geçer merak etme."

" Yiyecek bir şeyler hazırlayayım onu ye ve ilaç al bir tane"

" Önce bir kahve içim başım çok kötü ağırıyor."

" Kahveni iç sonrasında sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım."

" Tamam olur." Dedim tezgahta ki kahve makinesine yanaşarak,

O sırada annem yerine oturdu ve bitki çayını içmeye devam etti.

Kahvenin olmasını beklerken telefonuma gelen mesajı kontrol ettim.

Bu saatte gelen mesaj patronumdandı.

Bu işi alacağına inanıyorum.

Bu mesaja cevap bile vermek istemiyorum.

Mesajı kapattım ve telefonumu tezgahın üzerine biraktım. Kahvemi doldurarak annemin yanına oturdum.

" Bu gün toplantıya gidecek misin?"

" Evet gitmeliyim adam sabahın köründe mesaj atmış."

" Hangi adam?"

" Patronum olacak gereksiz."

" O zaman o toplantıya git. Bu işi alacağına inanıyorum."

Anneme doğru döndüm ve ne olduğunu anlayamadım. Bu işte bir tuhaflık vardı.

23. PERONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin