Arel'in annesi
Biran önce iş yerine gitmek istiyordum. Bütün bu olanlardan sonra bu evde durmak istemiyordum. Odaya geçtim ve düşünmeye başladım. Bu ev iyice beni daraltmaya başladı. Bu kar fırtınasından dolayı ne ,şe gidebiliyorum ne de dışarıya çıkabiliyorum. Arel uyurken biraz dışarıya çıkıp hava almak iyi gelecek bana diyerek uzanmış olduğum yataktan kalktım pencereye doğru yanaştım perdeye uzandım ve perdeyi araladım. Fırtına az da olsa dinmişti.
Dışarıya çıkıp hava almanın tam zamanıydı.
Perdeyi kapattım ve üzerime beni dışarının soğuğunda kalkan olabilecek kalın bir şeyler giyinip odamdan çıktım. Hemen odamın yanında bulunan Arel'in odasının kapısına yaklaştım kapıyı açtım ve Arel'i kontrol ettim hala mışıl mışıl uyuyordu. Daha sonrasında odamın solunda bulunan merdivene doğru ilerledim. Merdivenleri ağır ağır inmeye başladım.
Hem üzerimi düzeltiyor aynı zamanda merdivenleri iniyordum. Dış kapıya doğru ilerledim. Yan tarafta bulunan askılıktan kabanımı aldım ve üzerime geçirdim. Önünü iyice ilikledim. Atkımı da alıp boynuma iyice doladım. Botlarımı ayağıma geçirdim ve evden çıkmaya hazırdım.
Dış kapıyı açınca inanılmaz bir rüzgar yüzüme tokat gibi vurdu.
Üzerimde ki ceketi beni tamamen sarmalaması için düzelttim. Evden dışarıya adımımı attım.
Yürümeye başlamadan önce uzunca bir yürüyeceğim yola baktım. Çok sessiz hiç kimseler yoktu. Yürüyüş yolunda sadece sokak lambalarının ışıkları ve buna eşlik eden insanların dinlenmesi için bulunan banklar vardı.
Yürümeye başladım.
Sağa doğru döndüğümde bir kaç adım sonrasında yürüyüş yoluna girdim.
Bu sessizlikte ve sakinlikte istemsizce adımlarımı saymaya başladım. Her on adıma bir bank koymuşlardı. Her on beş adıma birde sokak lambaları vardı.
Gerçekten bunu hesaplamış olabilirler mi?
Kendimi kaptırmıştım. Her bankı geçtiğimde sayıları sıfırlıyor tekrardan baştan saymaya başlıyordum.
Kafamın içerisinde banklara ayrı bir küme sokak lambalarına ayrı bir küme yapmıştım kendimce böyle devam ettim iyice kendimi kaptırmıştım sadece göz ucu ile bankları ve lambaları sayıyordum. Sadece yere bakıyordum etrafımda ki hiçbir şeyden haberim dahi yoktu.
İlerledikçe yerin zemini birçok ışıldıyor ve git gide bu ışıltı azalıyor sonra tekrardan ışıldıyor ve azalmaya başlarken önümde bir ayak belirdi. O ayaklara bakarak yavaşça kafamı yüzünü görmek için sabırsızlanarak kaldırdım.
Uzun boylu olduğu için kafamı baya kaldırmam gerekti.
Siyah bir kaban giymiş ve başını da kabanın şapkası ile kapatmıştı yüzü bile tam olarak görünmüyor. Sadece yüzüne baktım ve kaldım. Yürüyüş yolunun ortasında iki bankın arasında ve tam sokak lambasının altındaydık.
Ben onun yüzüne bakıp kalmışken oda kafasını yavaşça kaldırdı yüzüme bakabilmesi için ya da bir şey göstermek istiyordu.
Yüz hatlarını aşağıdan yukarıya doğru görmeye başlamıştım.
En son burnunu gördüm ve sıra gözlere geldiğinde gözlerin fal taşı gibi açıldı neye uğradığımı şaşırdım.
Gözlerini görünce kafamı gökyüzünü aydınlatan Ay'ın olduğu tarafa doğru çevirdim.
DOLUNAY vardı.
Tekrardan kafamı garip varlığa doğru çevirdim.
Ben ve bu garip dolunay gözlü varlık tam ışığın altında iki bankın arasında karşı karşıya durmuşuz.
Bir yandan sis çöküyor bir yandan fırtına saçlarımı savurmaya başlamıştı ama ben hala dolunay gözlerden gözümü ayıramıyordum. Savrulmamak için zor tutuyorum kendimi hareket etmek istesem de edemeyecek gibiydim.
Arkama doğru bakmak istedim ama dönemiyordum. Sanki bir kafesin içinde bu varlık ile tek başıma hapsedilmiş gibi hissetmeye başlamıştım.
Sisten dolayı göz gözü görmüyordu.
Dolunay gözlü varlığı görememeye başlamıştım.
Derinlerden sanki gökyüzünde bir ses geldi.
"Bana hizmet edeceksin!"