Arabasını parkın önüne getirdiğinde bir kaç saniye tereddüt etmiş olsam da çok fazla düşünmenin faydası olmayacağını anlayarak kendimi arabanın içine attım.Arabanın içerisi oldukça sıcaktı ve bu sayede ne kadar üşüdüğümü bir kez daha anladım.Ne bekliyordum ki daha şubat ayındaydık.
Onun yüzüne korktuğumu anlamaması için bakmak istemiyordum o yüzden sığınağımı izlemeye başladım.Oldukça büyük bir parktı arabayla geçerken bunu daha iyi anlamıştım ama şehirden uzak olduğu için hiç bir zaman çok fazla kalabalık olmuyordu.Arabam olmadığından her zaman yürüyerek gelirdim.Zaten araba kullanmada da çok kötüydüm.Babam bir kaç kere denemişti ama çok fazla görüşmediğimizden ikimizde fazla umursamamıştık.Üniversiteyi kazandığımda araba kullanmayı öğrenme kısmını kafamın bir köşesine not ettim.
Arabanın içerisi çok sessizdi ve bu hiç iyi değildi çünkü o anda midem ben buradayım dercesine guruldadı.Bugün adama daha ne kadar rezil olabilirim hiç bilmiyorum şimdi benimle yol boyunca dalga geçecekti.Yüzüne bakmayı cesaret edebildiğimde kaşlarını çatmış bir şekilde bana baktığını gördüm.
"Niye öyle bakıyorsun?'' diye sorduğumda sanki dünyanın en saçma sorusunu sormuşum gibi bakmaya başladı.Arabayı aniden durdurduğunda kalbim delicesine çarpmaya başladı.
Gözlerimi kapatarak "Lütfen bana zarar verme'' dediğimde kapanan kapı sesini duydum.Sonra kolumda bir elle birlikte soğuğu hissettim.Tam çığlık atmak için derin bir nefes almıştım ki "Açlıktan bayılmadan önce bir şeyler yemelisin.''dedi.O zaman en sonunda durduğumuz yeri incelemeyi akıl edebilmiştim.Dönüş yolunda bulunan küçük bir cafenin önündeydik.Bazı günler buraya gelir kahvaltı yapardım.
Kolumdan çektiğinde onunla birlikte yürümek zorunda kaldım.Yüzüm muhtemelen biraz önceki saçma cümle yüzünden kızarmıştı o yüzden yüzümü eğerek adımlarına ayak uydurmaya çalıştım.İçeri girdiğimizde bizim dışımızda yağmurdan korunmak için oturan bir kaç kişi vardı.Bizde yola bakan cam kenarına oturduk daha doğrusu o beni oturttu.Sonunda kolumu bırakmıştı ama rahatlamak yerine bu beni anlamsız bir şekilde rahatsız etmişti.Ne diyorum ben fazla ders çalışmak beynimi değil hayal gücümü geliştirdi herhalde.
Garson yanımıza geldiğinde "Bir tane kahvaltı tabağı içerisinde yumurta olmasın.''dediğinde garson ona cilveli bir şekilde gülümsedi ve "Peki efendim başka bir isteğiniz? ''diye sordu. O ise sadece "Hayır.'' dedi.Beni şaşırtan şeyse garsonun yüzüne değil direk bana bakıyor olmasıydı.Kadın buna biraz bozulmuş olsa gerek hemen yanımızdan ayrıldı.
Sonunda bende onun gözlerine bakmayı cesaret ettiğimde "Yumurta sevmediğimi nerden bildin.''diye sordum.Oldukça şaşırmıştım.Yine.
"Kokusu beni rahatsız ediyor.'' dedi. Ağzımdan onaylar bir ses çıkardım.Bende o yüzden sevmiyordum.Düşünüyorum da bugün sorduğum saçma sorular karşısında bana ödül bile verebilirlerdi. Onu farkında olmadan incelemeye başladım.Gözleri ve saçları gece kadar siyahtı.Teni oldukça beyaz ve pürüzsüz.Belki de hayatımda gördüğüm en yakışıklı kişiydi.
"İncelemen bittiyse kahvaltını yapmaya başlayabilirsin.''dedi.Bense onun karşısında daha ne kadar rezil olabilirdim acaba.Garsonun geldiğini bile fark etmemiştim.Muhtemelen adama yiyecek gibi bakmıştım.
O utançla hemen "Sen neden yemiyorsun?" diye sordum.Sonunda mantıklı bir soru sorabilmiştim.Tamam çok mantıklı değildi belki ama en azından saçma kategorisine de girmiyor.
"Aç değilim."dediğinde sorumun çokta mükemmel bir soru olmadığını anlamış oldum.
Onaylar bir ses çıkardım ve istemesem de "Artık beklemene gerek yok burası oldukça sıcak ve birazdan taksi geçeceğine de eminim.Yardımların için teşekkür ederim.''dedim her ne kadar kalmasını çok istesem de ona daha fazla yük olamazdım.
"Beni kullanıp atamazsınız küçük hanım.''dediğinde ağzıma attığım peynir boğazıma takıldı.Ardı ardına öksürürken kahvemden bir kaç yudum aldım.Endişeli gözlerle beni izliyordu.
"İyi misin?Biliyorsun sadece şaka yapmıştım.''dedi
"Bi-Bİliyorum sadece şaşırdım.''dediğimde kekelediğim için kendime lanet ettim.O ise sadece güldü.Konuşma ihtiyacı duyarak "Rose.Yani adım.Adım Rose.''dedim.Saçma cümlem karşısında çığlık atmamak adına derin bir nefes aldım.
" Nicholas Randall" dedi sadece.
"Tanıştığıma memnum oldum.''dedim hafifçe gülümseyerek.O da hafifçe gülümseyerek karşılık vermeyi seçti.
Bundan sonra ise daha fazla saçmalamamak için onun konuşmasını bekledim.O ise sadece beni izliyordu.O gözlerde anlam veremediğim bir şey vardı.Tam olarak anlayamamıştım ama bu beni meraklandırmıştı.
Sessizliğe daha fazla dayanamayarak "Evet sanırım doydum." dedim.
Nazikçe gülümseyerek hesabı istedi.Her ne kadar kendim ödemek istesem de beni umursamadı.Garson hesabı getirdiğinde son kez şansını denemek amacıyla Nicholas'a güzel olduğunu düşündüğüm gülümsemesini gönderdi.Bu bende daha önce hissetmediğim ve adının kıskançlık olduğunu bildiğim bir duyguyu harekete geçirdi.Ama onun yerine daha güvenli olduğunu düşündüğüm öfkeme tutundum.Sinirle ayağa kalktım ve "Her şey için teşekkür ederim artık gitsem iyi olur.'' dediğimde o da ayağa kalktı ve cafeden birlikte çıktık.Taksi beklemek için uygun bulduğum yerde durduğumda hoşçakal demek ve tekrar teşekkür etmek için kafamı kaldırmıştım ki kolumdan tutarak arabasına doğru yürümeye devam etti.Yaşadığım şokla "Ne yaptığını sanıyorsun?'' diye bağırdım.Karşılık olarak aldığım tek şeyse hızlanan adımlar oldu.Arabanın önüne geldiğimizde ise kapıyı açtı ve binmemi bekledi.Artık gerçekten sinirlenmiştim.Nicholas ise yüzüme sakince bakmaya devam etti bende inatla yüzüne bakmaya devam ettim.En sonunda beklemekten sıkılmış olacak ki "Seninle tanıştığıma bende memnum oldum ve eve sapasağlam gittiğinden emin olmak istiyorum." dedi kafasını bana doğru eğerek.Böylece beni arabayla kendi arasına hapsetmiş olmuştu.
Tekrardan çok fazla düşünmenin faydası olmayacağını ve itirazlarımı da kabul etmeyeceğini düşünerek derin bir nefes aldım ve arabaya bindim.O da kapıyı kapattı ve arabaya bindi.Koltukta yan dönerek yüzüne baktım.
"Tam olarak karar veremiyorum." dediğimde şaşırmış olsa gerek hafif kaşları çatık bir şekilde bir kaç saniyeliğine yüzüme baktı ve "Neye?"diye sordu.
"Kaba mısın yoksa kibar mi ona.Senin için doğru kelimeyi henüz bulamadım."dediğimde hafifçe gülümsedi.
"Belki bir gün doğru kelimeyi bulursun.'' dediğinde tekrar görüşmeyeceğimizi bildiğim halde bir şey demedim ama bu gerçek canımı fazlasıyla yakmıştı.Bunun üstünde çok fazla düşünmek istemediğimden "Castle Park'a sıklıkla gider misin?"diye sordum.Park'ın asıl adı Castle Parktı ve adının hakkını gerçekten veriyordu.Parkın her yerinde çok yaşlı ve büyük ağaçlar vardı ve Parka adım attığınız an kale gibi sizinle dış dünyanın iletişimini koparıyordu.Zaten parkın sadece iki giriş yeri vardı.
"Evet son bir senedir sıklıkla gidiyorum."diye cevap verdi.
"Neden son bir senedir?"diye sordum meraklanarak.
Arabayı durdurmuştu ve gözlerimin içine bakarak "Daha önce bilmiyordum.Bir şeyin beni bu kadar etkileyebileceğinden, büyüleyebileceğinden haberim yoktu.Hayatımda gördüğüm en güzel şeydi.Onu gördüğüm o andan beridir sıklıkla gidiyorum." dediğinde parktan bahsettiğinden emin olamadım.Gözlerim gözlerinde takılı kalmıştı.
Ne diyeceğimi düşünürken o arabadan indi ve kapımı açtı.İndiğimde şok olmuştum.Evimin önündeydik ama evimin yolunu tarif ettiğimi hatırlayamıyordum.Tam nasıl diye soracakken arabaya geri binmek üzere olduğunu gördüm.Gece kadar karanlık gözlerini bana dikmişti.Hafifçe gülümseyerek "Seni tanımak hayalimden daha güzeldi Rosalina." dedi ve gitti.
Bense daha fazla şaşırmanın mümkün olmayacağını düşünürken onun tam adımı söylemesiyle donakalmıştım.Beni şaşırtan diğer şeyse onunla beraberken içimdeki kaybolmayan boşluk kaybolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSİMSİZLER
FantasiKaranlık,fantastik ve sır dolu hikayelerle büyülenmeye hazır mısınız ?