Okulun yerini konum atmıştı, motoru okulun karşısında ki parka sokup indim. Verdiği çıkış saatine az bi vakit vardı. Oturup bir sigara çıkardım.Stresten seğiren dizimi elimle bastırıp elimde ki sigarayı dişlerimin arasına sıkıştırıp yaktım, bir dakika sonra sigarayı körükleyerek bitirdiğim de tam karşısına konumlandığım okulun kapısından çıktı. Hafifçe arkama yaslandığım şeklimden doğrulup izmariti bacaklarımın arasına yere bırakıp üstüne basarken bakışlarımı hocaya dikip ayağa kalktım.
Açıkcası onun gibi zengin birinin bir okulda, hem de böyle sıradan bir okulda öğretmenlik yapacağına pek inanmamıştım.
Üstü başı o gece ki halinden bambaşkaydı. Çenemin seğirmesine sebep olan, önünü hafif açık bıraktığı krem rengi tiril tiril gömleği, kahve bej arası keten pantolonu,okuma gözlüğü ve hazine saklıyormuş gibi sarıldığı bir kitapla üstünden sadelik akarken bile dikkat çekiyordu , her hali güzeldi muhtemelen.
Parmaklarımı burnuma götürüp sigara kokusunu yokladım, cebime sokuşturduğum ufak şişede ki zeytin kolonyasını çıkarıp, ellerime döktükten sonra birbirine sürterek biraz enseme ve tişörtümden açıkta kalan yerlerime yaydın.
Yavaş adımlarla karşıya geçip göz göze gelene kadar hocaya doğru yürüdüm ama bu esnada hoca etrafı bir yığın öğrenci ile sarılmış şekilde gülerek bir şeyler anlatıyordu.
Etrafını saran öğrenci kalabalığını kıskanmadım değil hani.
"Böyle hocamız vardı da biz mi okumadık anasını satim ?"
'Mal mal konuşma Aslan, böyle hocan olsa kıskançlıktan katil olur çift dikiş okul değil, çift dikiş hapis yatardın'
Adımlarımı belli bir noktada durdurup öğrencilerinin gitmesini bekledim ama bir süre sonra asla bırakmayacaklarını anlayıp tekrar yürümeye başladım, o an hoca da beni gördü ve yine tatlı bir ifade ile etrafını saran öğrencileri ile vedalaşıp bana doğru yürümeye başladı.
Yol kısaydı ama niye bu kadar uzundu?
"Aslan"
"Hoca?"
"Tekrar merhaba"
"Merhaba hoca ve hayret, büyük gelişme" dedim şaşırmış gibi dudak hizamı aşağı çekerken. İlk adımı, ilk defa, ilk konuşan olarak o atmıştı çünkü.
Bir şey daha vardı kafama takılan, hoca söz konusu olunca niye böyle, hava su boktan basit şeylere bu derece şaşırıyodum?
'Kurcalama Aslan kurcalama oğlum, iyi böyle, gelişine vur gitsin '
Karşı karşıya geldiğimiz an aramızda yarım metre bile yoktu, önce hoca durmuştu, bense zoraki durdurmuştum kendimi , hani hoca önce durmasa kendimi firenleyemeyip ince bedenini kollarımın arasına alıp belini ezecek kadar ileri gidebilirdim, keza bu Eren hoca da beni benden alan bişey vardı.
Söylediğim şeye, çarptığım lafa hiç takılmadan o tatlı gülüşü yayıldı yine yüzüne ve yanıma gelip kolunu uzattı .
"Hadi gidelim çocuk" derken ki mutlu ifadesi beni benden aldı ama ne yapacağımı da ilk defa bilemeyip evel evel suratına baktım.
Kaşları havalanıp kolunu işaret etti.
"E hadi, tost dedin, yap dedin, demedin mi?"
"Dedim"
'Evel misin oğlum ne ağzın açık mal mal bakıyorsun adama ? Lan şunun tatlılığını döve döve sevsem rahatlayamam. Çok büyük tehlike'