"sorma neden niçin, her şey yalnızlıktan
bak, bak, bak, bak
güzel bir gün ölmek için."Uzandığı yerden gökyüzüne bakarken güneşin ısısını ve rüzgarın rahatlatıcı serinliğini bedeninde hisseden Gaon, ne hoş bir gün, diye geçiriyordu aklından. Kış mevsimi kapıya dayanmışken doğanın insanlara son bir kereliğine sunmuş olduğu şanslı günlerden birisiydi bugün, hava uzun zamandır bu kadar açık ve sıcak olmamıştı.
Geçirdiği kazadan dolayı neredeyse kapanmakta olan gözleri, büyük ve kocaman ağaçların yeşil yaprakları arasından gözüken mavi gökyüzünü seyrediyorken dudaklarında ufak bir tebessüm, kapalı avucunun içinde çok sevdiği birisine ait bir resim vardı. Acı çekmiyordu. Vücuduna yayılan ağrılar artık uyuşmaya başlamıştı ve kim bilir, belki de bu ölmek üzere olduğuna dair bir işaretti.
Bulunduğu orman yolunda ağaca çarpmasına rağmen çalışmaya devam eden motorun, kendi nefesinin ve yaprakların hışırtı sesi dışında tek bir çıt bile yoktu. Gaon motorun biraz uzağında öylece uzanırken kimsenin gelip ona yardım edemeyeceğini fark etmesi uzun sürmedi, kaderini kabullendi. Ölmek için ne de hoş bir gün, değil mi? Korkmuyordu, içinde ölüme dair hiçbir endişe yoktu ki daha bir saat kadar önce Soohyun'un yanına uğradığında bunu kendi ağzıyla da itiraf etmişti.
Elinde onun en çok sevdiği çiçeklerden oluşan bir buketle gitmişti genç kadının ziyaretine. "Ben geldim, Soohyun-ah," demiş, gülümsemeyi de ihmal etmemişti. "En son ki ziyaretimin üzerinden epey bir vakit geçti biliyorum ama bir türlü gelemedim. Gerçi beni izliyorsan neden gelemediğimi görmüş olduğunu varsayıyorum."
Eğilip çiçek buketini çimenlerin üzerine bırakmış, ormanın içinde oldukları için şehre göre daha sert esen rüzgardan dolayı siyah ceketini çıkartıp mezar taşının üzerine örmüştü. "Ve araya zaman koyduğum için bu kez gelirken süslenerek, giyimime özen göstererek geldim çünkü sen benim her zaman şık olmamı çok seversin," Üstünde siyah bir kot pantolon ve yine aynı renkte bir gömlek vardı. Ensesine kadar uzayan saçlarını da kısaltmış, geriye yatırarak şekil vermişti. Mezar taşının yanına oturup dizlerini kendine çekmiş, buketin içinden bir çiçek almış, parmaklarını çiçeğin yaprakları üzerinde gezdirirken yüzünde buruk bir gülümseme belirmişti. "Hatırlar mısın, gençken özel günlerde beni sürekli sen giydirirdin. O zamanlar iğrenç bir tarzın olduğunu söyleyip seninle defalarca kez tartışsam bile içten içe tarzını seviyordum. Ama beni giydirenin sen olmasını hep daha çok sevdim. Çünkü ne kadar uzakta olursam olayım senden bir parça taşıyormuş gibi hissediyordum."
Çiçeği buketin içine geri bırakırken öne doğru eğilmiş ve birkaç tutam saç alnına düşmüş olmasına rağmen saçını düzeltmek gibi bir hamlede bulunmamıştı. "Bilirsin, ben hep insanlardan bir parça taşımayı seven biriyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the tortured lovers departman | kang yohan&kim gaon
Fiksi Penggemarkim gaon, kang yohan'ı tekrardan kore'ye getirmenin bir yolunu bulmuştur. 'slowburn