Yolda öfkeyle yürüyordum. Ayaklarım sanki yerleri tekmeliyordu. Sokakların hepsini yakmak geliyordu içimden. Yoldaki kedilerin hepsinin üstünden araba geçmeliydi. Bütün insanların kafasına yıldırım düşmeliydi. Bütün binalar yıkılmalıydı. Öfkem arttıkça daha hızlı yürüyordum. Asık suratımı görenler ters ters bakıyordu bana. Ceketimin şapkasını başıma geçirdim yüzümü gizlemek için. Sonunda eve gelmiştim. Apartmanın dördüncü katı, yedinci dairesi bizim. Bir kat daha çıkarsan kendini damda bulursun. Oradan denizi görürsün, ve kıyı boyunca istiflenmiş rutubetli binaları. Bizim apartman ise bunların gerisinde, güneş girmeyen bir köşede kalmıştır. Mahallemizi fotoğrafçılar ya da turistler de keşfedememiştir henüz, ya da tarih kokan bu sokaklar fazla karanlık olduğundan onlara estetik gelmemiş de olabilir. Evlerin badanaları kabuk bağlamış yara gibi kavlayıp döküldüğünden, yere döşenen taşlar yamuk yumuk olduğundan falan da olabilir tabi.
Kapıyı açtığımda annemin sesini duydum.
"Hoş geldin!" diyordu.
"Hoş bulduk." dedim zorlayarak kendimi.
"Sınavın nasıl geçti kızım?"
"İyi!"
Ve hemen odama koştum. Kapıyı kapattım. Sırtımdaki çantayı yere fırlattım. Sınav berbat geçmişti. Liseye bu yıl başlamıştım ama bu yeni okula kaç aydır alışamamıştım. Aslında ben ömrümün hiçbir evresinde okula alışamamışımdır. Çok kötü hissediyordum. Bunun sebebini sorgulayacak halim de yoktu. Çantamı tekmelerken içinden dökülen kitaplar yerlere dağılmış, defterler buruşmuştu. Hayatımın en kötü sınavıydı. Yarın bir başkası beni bekliyor olacaktı.
*
Kendime bir resim çizmek ve hep orada yaşamak istiyordum. Kaçmak, uyumak... Odamda bir dolap var. Herkes o dolabın içinde kıyafetlerim olduğunu sanıyordur, doğal olarak. Oysa kıyafetlerimi çekmeceme yerleştirmiştim. Dolabımı boşaltıp içine küçük bir kilim sermiştim. İçine posterler yapıştırmıştım, havalı bir havası olsun diye. Yastığım bir kenardaydı, kitaplarım, günlüğüm ve telefonum bir kenarda. Burası benim barınağımdı. Çoğu zaman burada ders çalışıyordum. Ders çalışırken rock dinlemek de olmazsa olmazımdı. Orada günlüğümü yazıyorum. Oraya gizlenip ağlıyordum. Hatta bazen orada uyuyordum. Öyle abartılacak biri sayılmazdım; zayıf, kısa boylu, hayatı bir dolaba sığan bir insan evladıydım neticede. Bir de, yalnızdım. Bir kardeşim olsaydı onunla her şeyimi paylaşmak isterdim belki fakat yazık ki yoktu, olma ihtimali de yoktu. Karşı komşumuzun kızından başka arkadaşım da yoktu, ondan başka birine ihtiyaç duymamıştım hiç. İnsanlara karşı derin bir sevgi beslemediğim açıktı, onların da bana karşı hisleri sanıyorum ki en az benimki kadar nefret içeriyordu. Söylediklerim kimsenin hoşuna gitmiyordu, yaptıklarım işlerine de gelmiyordu. Bu benim için sorun edilecek bir sorun değildi. Kimseye iyi biri olduğumu kanıtlamak gibi bir derdim yoktu, kendim de dahil. Müziğin sesini biraz daha açtım. Biraz daha kapadım gözlerimi. Belki her şey biterdi. Farklı olasılıklar da mevcuttu, ama o an tek ihtiyacım biraz yok olmaktı.
*
Müzik insanı bu dünyadan koparıyor. Bu yüzden onsuz yapamıyordum belki de. İçimde büyük, şekilsiz bir öfke vardı ve rock ile tanıştığımdan beri o hissin varlığından haberdardım. İçimde olup biteni görmezden gelip huzuru dışarıda aramak yerine içimde kalmıştım. Müzik de içimdeydi artık.
Berbat geçen sınavlar sona erdi, ardından tatsız bir olay daha oldu. Okulda ne zaman güzel bir şey olur ki zaten? Sebepsiz yere bir çocuk kavga çıkarmıştı. Durup dururken birinin gelip size boyunuzun ne kadar kısa olduğunu vurgulamasına ihtiyaç duyar mısınız? Ben duymam. Bu çocuk bana tüm iyi niyetiyle bunu hatırlatmıştı. Ben de sıkı bir yumruk geçirdim, tam olarak yüzünün ortasına. Çocuk benden büyüktü. Sadece dudağını patlatabilmiştim ama o beni ezip geçmişti. Mahvolmuştum. Tüm bu saçmalıklara rağmen iyi olan neydi biliyor musunuz? "Bu sıska çömez nasıl olsa hiçbir şey yapamaz..." diye düşünen birine o müthiş yumruğu çakmak! Alaycı sırıtışı bir anda nasıl da şaşkın, öfkeli bir hal almıştı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlar Ve Yağmurlar
Teen Fiction|Giriş| Merhaba. Öncelikle iyi kalpli, arkadaş canlısı, kendinden emin, güler yüzlü, insanlar tarafından sevilen, halinden hoşnut biriyseniz bu hikâyeyi hiç okumamanızı tavsiye ederim. Böyle dört dörtlük insanları sevmem ben. Aynı şekilde hiçbir şey...