Bazen düşünürüz, "Neden farklıyım ben bu kadar? Neden herkes gibi değilim ki? "
Bazen bu durum hoşumuza gider ama bazen sadece sıradan bir hayata özlem duyarız. Sizi bilmem ama benim hissettiklerim tam da böyleydi. Annemin belki yirminci kez işten çıkarılmış olması vesilesiyle mutfak meyhaneye dönmüştü. İki şişeyi çoktan devirmiş, sigara paketini de bitirmek üzereydi. Sürekli ağlıyor, sümkürüyor, sonra tekrar ağlıyordu. Onu uzaktan izliyordum çünkü öfkeden delirmek üzereydi ve ben de canımı sokakta bulmadım sonuçta.
Odama geçip kitap okumaya giriştim. Güzel mi güzel bir romana başlamıştım, hiç bitmesin diyerek okunacak türden bir şeydi. Belki de o an ne okursam okuyayım bitmemesini dileyecek türden bir ruh hali içerisindeydim. Dolabımın içine girip zevkle sayfaları ardı ardına yutar gibi okurken bir süre sonra mutfaktan korkunç gürültüler yükselmeye başladı. Yerimden fırlayıp içeri koştum. "Allahım!" diye bir çığlık koptu ağzımdan. Annem her şeyi yerlere fırlatıyordu, ne bulduysa, tabak, çanak, her şeyi...
"Böyle dünyanın ben..!"
"Anne!" diye seslenecek oldum ama sesim sinek vızıltısı gibi gürültüye karışıp gitti. Beni duymuyordu bile.
"Allahım bizi acı çekelim diye mi indirdin buraya? Ne yapayım? Bir işaret ver, ne yapayım ben?"
"Anne dur artık!"
Cam kırıklarına yaklaşamıyordum bile. Odadan odaya koşmaya başladım. Neredeydi şu aptal telefon? Şarjda unutmuş olmalıydım. Sonunda salondaki koltuğun köşesinde bulabilmiştim onu. Ellerim titriyordu. Kimi arayacağımı bilmeden rehbere hızla göz atmaya başladım. Sonunda çaresiz, babamı aramaya karar verdim. Konuşmayalı çok uzun zaman olmuştu ama gurur yapmanın zamanı değildi. Mutfaktan gelen gürültüler artarken bir an önce telefonu açmasını dileyerek bekledim.
"Feza?"
"Şey, annem..."
"Şu an meşgulüm, görüşürüz."
Çat.
Kapandı.
Kanepeye hızla tekmeyi çaktım. "Allah kahretsin!" diye bağırdım gözyaşlarımı tutmaya çalışırken. Telefonu kanepeye doğru fırlatıp yerde bulduğum terlikleri ayaklarıma geçirdim. Cam kırıklarına aldırmadan mutfağa girdim ve annemi kollarından tuttum. Zaten beyni çoktan buhara dönmüştü, karşı koymakta zorlanıyor, sadece "Bırak beni!" diye bağırıyordu.
"Yürü annecim, yürü!" Cam kırıklarını ayağımdaki terliklerle iterek ona yolu göstermeye çalışıyordum. Sonunda bağırmayı kesti ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak benimle birlikte yatak odasına kadar yürüdü. Zorla yatağına yatırıp üzerine baddaniyesini örttüm.
"Feza!" diyor ama kısılan sesiyle cümlenin devamını getiremiyordu.
"Anne, nolur sadece yat, olur mu?"
Uzanıp gece lambasını açtım. Odanın ışığını söndürdüm.
"Ben mutfağı topluyorum. Sen de uslu ol ve uyu."
Kapıyı örterken son kez burnunu çekerek hıçkırıklarını yutuşunu duydum.
|29|
Kocaman gözlüklerinin ardından gülümsedi ve kutsal kelimeler döküldü dudaklarından.
"Ödevler?"
Evet, o bizim fizik öğretmenimizdi.
Tüm sınıfı mırıltılar sarmıştı. Ödevler unutulduğunda kedi gibi mırlayıp duran bir sınıfım vardı, ne yaparsınız... Bir süre alık alık bakındıktan sonra sonunda arka sıranın meşhur adamlarından biri kalkıp "Hojam, ödev bugüne değildi!" dedi ciddiyetle. Hocamız hayal kırıklığına uğramıştı. Hayır, fizik en sevdiğim dersti. Hocanın yüzüne bakmaktan çekiniyordum ve işe bakın ki Celil ve Rabia yine kavga edip sıralarını değiştirdikleri için en ön sırada tek başımaydım. Ama hocanın beni görmediğini hatırlayınca bu çekince geçti. Adamın simidi andıran koca gözlükleri sağolsun, öğrencileri ayırt edemiyordu. Tam rahatladığımı hissettiğim anda "Feza, sen de mi yapmadın?" dedi iç sesim. Sonra bunun iç sesim olmadığını anladım çünkü hoca ve simit gözlükler bana bakıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlar Ve Yağmurlar
Teen Fiction|Giriş| Merhaba. Öncelikle iyi kalpli, arkadaş canlısı, kendinden emin, güler yüzlü, insanlar tarafından sevilen, halinden hoşnut biriyseniz bu hikâyeyi hiç okumamanızı tavsiye ederim. Böyle dört dörtlük insanları sevmem ben. Aynı şekilde hiçbir şey...