3

0 0 0
                                    

"Feza! Kime söylüyorum ben? Dalıp gidiyorsun!"

"Saat dörde geliyor, tabi dalarım! Uykum var benim!.."

Rabia'nın odasında, yatağın karşılıklı iki ucuna geçmiş kimya çalışıyorduk. Kitaptaki cümleleri artık ezberlemiştik neredeyse. Gece lambasının ışığı gözlerimi ağrıtıyordu. Bağdaş kurduğum bacaklarımın üzerinde koca bir kitap yığını vardı. Rabia da benimle aynı durumdaydı. Ben ne zaman uykuya dalacak gibi olsam suratıma silgisini fırlatıyordu. Sonunda ikimiz de bu şekilde uyuya kaldık. Bacaklar bağdaş şeklinde birleşik, üzerlerine kalın test kitapları dizilmiş, kitapların üzerinde kollar birleşmiş ve kolların ortasına bir kafa gömülmüş. Saçlarım yine çok dağınıktı. Pijamam da pembe benekli, kurdeleli, komik bir şeydi. Bu kadar tatlı kıyafet benim gibi birine yakışabilir mi? Asla! Zaten zayıflığım ve kısalığım yüzünden üzerime yakışan kıyafeti bulmam zor işti. Ben de ya erkek reyonundan kıyafet alıyordum, ya çocuk. Her zaman kuzenim için baktığımı söylüyordum mağazadakilerine. O gizemli kuzen kimdi, ben de bilmiyorum.

Uyandığımda bacaklarım tutulmuştu. Rabia da uyanmıştı. Ama yataktan bir türlü kalkamıyorduk. Ters dönen böcekler gibi debeleniyorduk. Birbirimize tutunarak zar zor kalktık dakikalar sonra. Okul saati yaklaşıyordu. Hemen çantalarımızı hazırladık. Rabia'nın odasından çıktığım gibi bizim eve geçip okul formamı giydim. Saçlarımı her zamanki arkadan gibi minik bir kuyruk gibi bağlamamıştım. İlk defa salık bıraktım. Kulak hizasına ancak geliyorlardı. Azıcık da deodorant sıktım. Şu ucuz ve kokusuz olanlardan. Annemin özenle kullandığı parfümleri bana fazla geliyordu. Pantolonumun içine gömleğimin sarkan kısmını sokuşturup, kot renginde hoş bir kemer taktım. Annemden aşırmıştım bunu da.

Rabia beni görünce şok geçirdi. Başta iyi olmadığımdan korktu.

"Feza! İyi misin? Bu ne hal?"

"Ne hali?"

"Sen hiç böyle... Şey... Fazla kadınsı olmamış mısın?

Ne demek istediğini gayet iyi anlamıştım. Hayatımda ilk kez kıza benzemiştim. Sonuçta ben erkek gibi giyinen, erkek gibi davranan ayının tekiydim! Gözlerime dolan yaşları tuttum ve kalbime doğru yol aldılar. Rabia lafını düzeltmeye çalışıyordu.

"Sadece... Biraz farklı demeye çalıştım..."

"Aman, neyse, okula geç kalacağız." diyerek onu susturdum. Yol boyunca da hiç konuşmadık. Okula yaklaştığımız anda ondan ayrılıp kendim sınıfa çıktım.

Sınavımız çok fenaydı. Kimya... Hiç de sevmem kimyayı. O kim ya? Sınavdan çıktıktan sonra Celil'le kantine gittik. Daha Celil dışında kimseyle konuşmamıştım. Celil sınav için üzüldüğümü görünce şaşırmıştı. O da üzüldü sanki. Zorla ağzıma çikolatayı dayadı. Çikolata mutluluk yaparmış. Nasihatine uyup yedim. Pek de mutluluk yapmadığını fark ettim. Rabia onunla konuşmadığım için yanıma bile gelmiyordu. Böylesi daha iyiydi zaten. Celil sınıfa döndüğünde kantindeki boş masalardan birine geçtim. Bir süre öylece insanları izledim. Etraftaki kızlara baktım. Sonra bir de kendime baktım. Herkes nasıl oluyordu da güzel olmayı başarabiliyordu? Bana mı öyle görünüyorlardı yoksa? İç sesim bağırdı birden.

"AYININ TEKİSİN SEN!"

O içime attığım gözyaşları birden topluca dışarı akın etti. Bu kez onları hiçbir yere yollayamadım. Damla damla döküldüler yorgun gözlerimden. Dolabımın içinde olmak istiyordum. Işıksız, sessiz, bomboş bir yerde özgürce ağlamak... Ama burada çok fazla insan vardı. Başımı kollarımın arasına gizleyerek masaya gömüldüm. Birden yanımdaki sandalyeye birinin geçtiğini fark ettim. Başımı kaldıramadım, ayaklarına baktım. Bu eski siyah spor ayakkabılar hiç de tanıdık değildi. Tek kelime etmeden bekledim.

Yıldızlar Ve YağmurlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin