Yine kavga, yine kavga... Defteri götürdükten sonra eve gelmiştim. Pencereye tırmanmam imkansızdı artık, tüm mahalle uyanmış olmalıydı. Normal insanlar gibi kapıdan girmek zorundaydım. Kapıyı açtığım an korkunç bir gürültüyle irkildim. Bu annemin sesiydi. Birine bağırıyordu. Bu alışıldık bir olaydı benim için aslında. Annemin herhangi bir mesele yüzünden herhangi biriyle herhangi bir şekilde kavga etmediği bir gün yoktu. Bir seferinde belinden düşen bir pantolon yüzünden mağazadaki görevliyle kavga etmişti. Bir keresinde çöp konteynırına çöp poşetini atarken konteynırdan fırlayan bir kedi üstüne atlamış, bunun için bir çöpçüyle saatlerce kavga etmişti. Ve bir keresinde de mahalleden geçen bir eskici gürültü yaptığı için balkona çıkıp adamın üstüne bir sürü çatal fırlatmıştı. Babamdan ayrıldıktan sonra çekilmez bir kadın olmuştu ve ben onu yıllardır çekiyordum.
İçeri doğru ilerledim. Telefonla konuşuyordu.
"Sus artık! Aptalca laflarınla beni inciteceğini sanıyorsan bu senin zavallılığın!" diye bağırarak telefonu pat diye kapattı. Söylediği cümle komiğime gitmişti. Ne kadar uzun ve anlamlı bir cümle! Vay vay vay... Kendimi tutamadım ve güldüm. Birden annemin bana baktığını fark ettim. Ama insan gibi değildi bu bakışlar, kızgın boğa gibiydi. Tam bana bağırıyordu ki telefonu tekrar çaldı. Telefona bakmasıyla yere fırlatması bir oldu. Öfkeden delirmişti. Kabak bana patlamadan önce hemen odama koştum. Annemin gazabından zor kurtulmuştum.
*
Üç ay sonra ilk defa... Cevapsız aramalarda yazan isim "babam"dı. Kendimi zorlayarak telefonun ara butonuna bastım. Başta babamı özlüyordum ama aslına bakarsanız o kadar uzun süredir görüşmüyorduk ki bir babam olduğunu bile unutmuştum.
"Feza?"
Sesi bile yabancı gelmişti bana.
"Evet baba, benim." dedim kısık sesle. Annem onunla konuştuğumu duymamalıydı. Allahtan babam da annem gibi öfkeli biri değildi. Sakin ve durgun bir mizacı vardı.
"Annenin söyledikleri doğru mu?"
Canım annem benim, her şeyi babama anlatmıştı demek. Okulda kavga ettiğimi, ceza aldığımı... Annemle babam sadece benim hakkımda konuşurlardı zaten. Tek ortak noktaları bendim. Bunun dışında birbirlerinden nefret ettiklerine emindim.
"Doğru." dedim.
"Evde cezalısın demek..."
"Evet."
"Bak ne diyeceğim... İstersen bir akşamlık buraya gelebilirsin."
"Ne? Senin yanına mı?"
"Ben annenden izin alırım. Hem amcan da gelecek. Saat geç olmadan seni eve bırakırız."
"Olabilir sanırım... O zaman ben hazırlanayım şimdi."
"Tamam kızım, görüşürüz."
Hemen de kabul etmiştim. Güzel olabilirdi. Amcam da geliyordu demek. Benim zaten bir tane amcam var. Benden çok da büyük değil yaşı, ağabeyim gibidir. Onu da uzun zamandır görmüyordum. Evden, annemden bunalmıştım. Ne giysem? Yanıma ne alsam? Ne yapsam? Daha akşama çok vardı. En iyisi birkaç saat ders çalışıp bunları ondan sonra düşünmekti. Masamın başına geçtim. Eveet... Matematik... Fonksiyonlar... Birim fonksiyon, örten fonksiyon, bire bir fonksiyon... Saatimi yarım saate kurdum. Test çözmeye başladım. Test çözmek benim için bağımlılığa dönüşmüştü. Test kitaplarına tek çizik atmıyordum. Soruların hepsini defterimde çözüyordum. Çünkü bu kitapları dönemin sonunda satmak gibi bir emelim vardı. Zamanın nasıl geçtiğini bilmiyordum. Saatin alarmı çaldığında birden irkildim. Masaya kafamı dayayıp uyumuştum. Ağzım kitaba yapışmıştı. Yanağımda silgi çöpleri vardı. Gidip yüzümü yıkadım. Saat ne çabuk ilerlemişti! Ben odamı toplamaya çalışırken kapı çalındı. Rabia gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlar Ve Yağmurlar
Teen Fiction|Giriş| Merhaba. Öncelikle iyi kalpli, arkadaş canlısı, kendinden emin, güler yüzlü, insanlar tarafından sevilen, halinden hoşnut biriyseniz bu hikâyeyi hiç okumamanızı tavsiye ederim. Böyle dört dörtlük insanları sevmem ben. Aynı şekilde hiçbir şey...