××
| Bölüm 8 - Kısım 1: Sır
Erik sabah erkenden uyandığında Charles'ı dün gece görmediğini hatırlayıp hemen yerinden kalktı. Tüm geceyi balkonda bekleyerek geçirmişti. Onu bekleyerek uyuyakaldığı için de dışarıda giydiği kıyafetleri bile üzerindeydi. Balkondan çıkıp içeri girdi ve Charles'ın odasına baktı ama hala yoktu, mutfak ve salonda da görememişti. Sonra çocuklara baktı. Üçü de hala uyuyordu. En azından hala kontrolü altında olan bir şey vardı.
Charles'ı tekrar aramayı denemedi. Anlaşılan artık onunla konuşmuyordu.
Erik bir süre odasında oturdu, onun da yapması gereken işleri vardı. Tüm gün evde oturmaya devam edemezdi. Çocuklar için bir kağıda not yazıp buzdolabının üzerine bıraktı ve evden çıktı.
Sahilin kenarında olan Charles, bankın üzerinde irkilerek uyandı. Biraz ilerde sahil kıyısındaki bira şişelerinin hepsi ona aitti. Kafasını ovuşturarak kalktı, sadece birkaç dakikalığına uykuya dalmıştı. Ayağa kalkıp sahilin kenarına oturdu ve şişelerden dolu olan var mı diye kontrol etti. Telefonunu eline almaya çekiniyordu. Tüm gece birileri aramıştı. Sadece stüdyoda olanlarla kalsaydı sıkıntı etmezdi. Ama bu tarz bir baskıyı ilk defa yaşamıştı, hayatındaki en büyük şey baskıydı ama böylesi ilk defa başına geliyordu.
Stüdyodaki kavgalardan sonra Hannah onu çabucak çıkarmayı başarmıştı ama Charles eve gitme yolu üzereyken telefonlarında aramalar başlamıştı. Başkanlık okul fikrini kesinlikle reddetmişti ve konuştuğu herkes onu halkın üstüne korku salmakla suçlamıştı. Her şey bitmişti.
Bira şişelerinden hiçbirinin dolu olmadığını görünce başını ovuşturdu. "Siktir ya."
Sonra ayağa kalktı ve düz yürüyebildiği kadar yürüdü. Etrafta insanlar ona iğrenir gibi bakıyorlardı ama kim ya da ne olduğunu bilmiyorlardı, yoksa daha çok iğrenirlerdi. Kravatını iyice gevşetmişti, düğmelerinin birçoğu açıktı, ceketi de kim bilir neredeydi.
Direkt eve gitti, çünkü aklına başka bir fikir gelmemişti.
Kapıdan girerken Alex'le karşılaştı. Alex onun haline şok olur gibi baktı. "Charles?"
"Hey hey hey..." diyerek kolundan tuttu, neredeyse devrilecek gibi olmuştu. "Sen iyi misin?"
"İyiyim." dedi Charles. "Bilirsin ya, uzun gece."
Alex başını sallayıp sırıttı. "Vay be, bu kadar çılgın olduğunu bilmezdim."
"Eh, işte." diye mırıldandı Charles, sonra yürüyüp odasına gitti.
Alex salona girince diğerleri ona baktı. "Nesi varmış?"
"Bilmem, gecelere akmış. Tüm gece kızlarla takılmış gibi duruyor."
Raven kaşlarını çattı, diğerleri aralarında şakalaşırken odaya gitti. Charles üstündeki gömleği çıkarıp yatağa gömülmüştü bile. Raven kapıyı arkasından kapatıp ona baktı. "Girdiğin gibi oda leş gibi bira kokmuş. Tüm gece barda mıydın?"
"Hayır, barda değildim." diye mırıldandı Charles, yüz üstü yatıp yastığa sarılmıştı, uykuya dalacak gibiydi. "Raven, sonra konuşalım."
Birkaç kelime daha demesine gerek kalmamıştı, uykuya dalmıştı bile.
Raven ona içini çekerek baktı, sonra odadan çıktı. O küçük çocukların görmek istediği Profesör'ün bu olmadığına emindi.
Charles saatler süren bir uykuya dalmıştı, ama uyandığında baş ağrısından çok kusma hissiyatıyla karşılaştı. Gerçek bir mide bulantısı değildi, ama yaşananları hatırladıkça kusası geliyordu. Stüdyodakileri, sonrakileri, gece dağılışını... Dağılmayı kendisine yakıştırmamakla birlikte bir de bunlara çözüm bulamıyordu. Yatakta olduğu yerde döndü ve neden böyle olduğunu düşündü. Yanlış mı yapıyordu? Neyi yanlış yapıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
very dimensions of lying, cherik
FanfictionKüba'daki olaydan sonra Charles ve Erik konuşmayı kesmişti, en azından bir süreliğine. Nasıl toparlayacaklarını da bilmiyorlardı. Bu da, Erik ve Charles'ın anlatılamayacak kadar karmaşık ilişkilerini çözebilecek gibi olduktan sonra tekrar tekrar bat...