2. Bölüm

3K 315 59
                                    

Mareen'in doğu üssünde topuklarımdan sesler çıkararak odama yürüyordum. Birkaç kişi beni durdurmaya çalışsa bile yavaşlamadım, odama doğru koşuyordum. Elimdeki mektubu sımsıkı tutuyor, bir an önce okumak istiyordum.

En yakın arkadaşım Ada'dan gelmişti. Ada, geçen yıl Mareen merkez üssüne geçmişti ve eğitiminin kalanını orada tamamlayabilecek kadar mükemmeldi.

Dört yılımı onunla geçirmiştim, beş yıldır buradaydım.

Beni unutacağını zaten sanmıyordum ama her hafta yazmasını da beklememiştim. Merkez binaya geçebilecek kadar kusursuz olduğumu söylüyordu, fakat ben onunla aynı fikirde değildim.

Kusursuz muydum? Hayır.

İyi miydim? Yeteri kadar. Hatta belki daha fazla.

Merkezdeki eğitimine kaldıkları yerden katılacaktım. Burada da iyi bir eğitim alıyordum, hatta merkez üsle neredeyse aynı gidiyorduk ama Akademi savaşçılarına katılmak için merkeze geçmek zorundaydık.

Duvara tırmananlar.

Kanatları kullananlar.

Nefes'le çalışan mühimmatlar.

'Nefes değil, ejderha osuruğu.'

Arcana'nın ince sesi kafamda yankılandı, babamın onu onaylar gibi kıkırdadığı takip etti.

Hemen kafamı salladım ve odamdan içeri girdim. Kapıya yaslandım. Odaya koşma sebebim mektuptu ama ne zaman aklımda onları duysam, yapacağım her şeyi unutuyor ve soluklanmak zorunda kalıyordum.

Kabile kül olduğundan beri bu şekildeydi.

Tepeden evimin, ailemin, yok olduğunu izlemiş ve hiçbir şey yapamamıştım. Aşağıya inene kadar Mareen mezunları duvara gelmişti. Onlara yakalanmadan küllerin arasında yürümüştüm. Evimin olduğu boş araziye gidip annemin, babamın, sekiz yaşındaki kız kardeşimin cesedini görene kadar yürümüştüm.

Duvar gibi babam, dağ gibi gördüğüm adam, bacaklarını patlamayla kaybetmişti ve göğsünün ortasından bir ahşap parçası geçmişti. Annemin saçları tutuşmuştu, hemen ölmüş olmalıydı. Ateş topu, üzerine düşmüş gibi yığılmıştı. Neredeyse onu tanıyamamıştım.

Ve Arcana...

Evin parçalarının arasında, kapalı gözleriyle uyuyor gibi görünüyordu.

Düşünmeden edemiyordum. Geceleri bana kendilerini izlettiriyorlardı. Onları görüyordum. Ama mutlu, kahkaha atan hallerini değil, ölü gözlerini.

Onların bedenleriyle karşılaşmamın ardından koşmuştum. Son hız, ormanın içine dalmıştım ve yürüyebildiğim kadar yürümüştüm.

Ta ki dost köylere varana kadar.

Belki de travmanın etkisinden dolayı yolları tam hatırlayamıyordum ama uzun sürdüğünden emindim. Benim içim boşluktu, ailemin kanlarıyla kaplı bir yoldu. Kabilelerin içinden geçtikten sonra bir kadın bana yardımcı olmuştu ve beni buradaki Mareen kampına getirmişti.

Orada Ryrena'yla tanışmıştım.

Öğretmenim.

Beş yıllık ailem ve kabusum.

Ailemdi çünkü onu bulduğumda sabırla hikayemi dinlemiş ve şimdi ne yapacağım konusunda net bir cevap beklemişti. Akademi öğrencisi olmak istediğimi söylediğimde gülümsemişti çünkü o, doğu üssünde kıdemli öğretmendi. Bir zamanlar duvara tırmanan öğrenciler arasındaydı ve şimdi buradaydı.

Eğitimciydi.

Hem de çok gaddar bir öğretmendi.

Ama o sert mizacının altında anlayışlı bir surat uyuyordu. Bütün öğrenciler ondan korkarken ben Ryrena'nın içinden geçirdiklerini neredeyse duyabiliyordum. Üzülüyordu ama asla belli etmiyordu. Başımızın okşanması gereken yaralayıcı konuların üzerine gidiyor ve bir darbe de o vuruyordu.

Alevlerin KıyısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin