24. Bölüm

1.6K 258 89
                                    

Yarın Şafak Üssü'ne doğru yola çıkılacaktı.

Odamda yalnızdım, Dylan ve Ada çardaklarda oturuyorlardı. Yanlarına gidememiştim, Ada'ya uykum olduğunu söylemiştim. Vad, en nefret ettiği şeyi yapıyordu; antrenman sahalarındaydı. Onun vakit öldürmek için burada olduğunu bilmesem bile nefret ettiğine inanırdım.

İşi bittiğinde odama gelirdi ve birazdan eğitimi bitecekti.

Bu kez gelmesini istemiyordum çünkü Dylan, Ada'nın yanına gitmeye karar verirse ve odamın kapısını çalarlarsa Vad'ı görürlerdi.

O bana gelmeden ben ona gittim.

Kapısına birkaç kere vurdum ama ses gelmedi. Kolu çevirmeyi denedim, kilitli değildi.

Loş odada gözlerimi gezdirdim. Kızar mıydı? Sanmıyordum. Odasında beklediğime ancak mutlu olurdu çünkü ejderhasından ayrılamayan Rhas'ı oynamamı içten içe istiyordu.

Sandalyesine oturdum. Arkama yaslandım, masasındaki kitapları inceliyordum. Beş dakika boyunca bu şekilde bekledim ama iç sesim uslu durmuyordu.

Kitaplarını karıştırmaya başladım. Hiçbiri bende yoktu, hepsi üçüncü sınıflara aitti ama bir tanesini bile okumadığına yemin edebilirdim. Zaten her şeyi biliyordu. Profesörlerden daha çok biliyordu, ejderhanın kendisi oydu.

Kitapları kurcaladım, yakalanırsam beni boğacağını bilerek çekmecelerine yöneldim. Bir şeyler saklıyor muydu? Bıçağı ve yüzüğü aynı renkle parlıyordu ve bileğinde garip bir bileklik takılıydı. Başka şeyler de var mıydı? Axelia'ya ait, oradan çıkma herhangi bir şey...

En aşağıdaki çekmeceyi açtığımda boşlukla karşılaştım ama ağır bir şey çarpmış gibi ses çıkardı. Eğildim, boş yüzeyinde ellerimi gezdirdim. Kapağı bir daha açıp kapadım, yine bir şey geri gidip ileri çarptı.

Elimi pürüzsüz ahşapta sürükledim, tırnaklarım bir şeye takıldı. Çektiğimde, kapakçık yerinden çıktı ve altında başka bir bölme göründü.

İçinde defter vardı.

Bir kapıya, bir de çekmeceye bakıp durdum. Her an gelebileceğini düşünsem bile defterin kapağını görünce almadan edemedim. Bendekilere benziyordu fakat kapağı o kadar eskiydi ki neredeyse küflenmişti.

İlk sayfasını açtığım an bunun Rhas günlüklerinden birisi olduğunu anladım.

Thul'marr, Yankı Tepesi'nden binicisiyle indiğinde tüm kabile yollarını açmak için arkaya kaçtı. Gözlerimizi yedinin üçüncü oğlundan çekemiyorduk. Binici, çıplak bir şekilde sırtından atladığında Thul'marr'ın kanatlarını açıp kükreyişi tepelerin ötesine kadar yankılanmıştı. Binici, omuzlarını dik tutarak çadırına ilerlerken Thul'marr arkasından onu yakacakmış gibi izliyordu. Sırtından kalçalarına kadar uzanan ismi tüm kabileye gösteriyordu. Onunla geçirdiği yıllar boyunca tepeden her inişinde çadırından çığlık sesleri gelirdi. Bu gece de gelecekti. Bacağını dikeceklerdi. Kalça kemiğinden ayak bileğine kadar uzanan o yarık, kaç dikiş gerektirecekti tahmin edemiyordum fakat orada olacaktım. Yarasını dikerlerken elini tutacaktım.

Delirmiş gibi yazıları okurken diğer sayfaya geçtim.

Sayfaların hepsi kopuktu. Tıpkı annemin günlükleri gibi.

Bir defterin içinde, farklı bir parçaya ait gibi duran kopmuş sayfalar yer alıyordu. Elimdeki günlükler, tek bir biniciye ait değildi. Annem, kalan parçaları defterlerin içlerine dikmişti. Bu da öyleydi. Farklı binicilerin farklı sözleri...

Tüm binicilerin seslerini aynı kapaklar altında toplamaya çalışıyordu.

Aşağıya indi!

Alevlerin KıyısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin