4. Cephe: Anılanlar

8 0 4
                                    

(Yezda Altay Çakmak'tan...)

Bir zamanlar evimize gelen, babamın çok yakın arkadaşı olan bir ihtiyar "Her hayat bir roman olamaz, olsa dahi okunmaya değmez. Çok nadir hayatlar okunmaya değer ve bu hayatı ise tüm kalbinde tasvir etmen gerekir. Bu sebeple her yazar okunmaz." Demişti bir keresinde konu kitaplara gelince.

Haklıydı. Çünkü her hayat bir değildi ve her seferinde aynı şeyi okumaktan bıkabiliyordunuz. Ama şu da var ki farklı hikayeleri bulmakta zorlanıyordunuz. Çünkü dünya aynı ve yaşanan olaylar zincirleme misali insandan insana dokunabiliyor. Yani bu yüzden farklı bir hikâye yaratmak birazcık zor.

Hem... konusu neredeyse aynı olsa bile içindeki sana kattığı değer ve seni sürüklemesi de önemli. Ve acınası gerçek şu ki, kitaplarda ya da filmlerde bizim hoşumuza giden sürükleyici olaylar onu yaşayanların en acınası durumu olabiliyor.

Belirsizliklerden nefret ettiğimi söylemiş miydim?

Söylemediysem bile şu anda bunu bence hepiniz öğrendiniz. İşte size bir sır diye. Aslında ben de kendim hakkında sizden çok şey saklıyorum lakin hepsini yeri ve zamanı gelince söyleyeceğim emin olun.

Aslında hiç saklamadan söylemek isterdim lakin pat diye sorulunca bunların hepsi bir anda aklıma gelmediği için bunu söyleyemiyorum.

Nefret ettiklerinizle hayatla ne kadar yüzleşirseniz o kadar yüzleşirsiniz. Benimse nefret ettiklerimden biri saklanan sırlarla ortaya çıkan belirsizlikler.

Çünkü sırlar beraberinde endişeyi, huzursuzluğu, mutsuzluğu ve umutsuzluğu getirir. Güveni ise gittikçe yok eder. Yani kısacası hayatınızın çevresini olumsuzluklar kaplar ve bu olumsuzluklarda boğulmaya başlarsınız.

Olumsuzluklar hayatınızda olumlu olan her şeyi öldürmeye başlar.

Pekâlâ... eğer biz olumsuzluklarda boğuluyorsak olumsuzluklar su muydu? Bizi yakıp kavuran, canımıza kasteden ateş mi olumluydu?

Benzetme sanatı bazen kafamızın karışmasına ve aslında hangisinin doğru olduğuna inanmamızda güçlük çektirebiliyor ve inanın bunun üstesinden gelmek çok zor çünkü biz benzetmeler yaptıkça daha çok belirsizlikler ortaya çıkıyor.

İnsan sorgulaması için yaratılmış bir varlıktı lakin sorguladıkça kafası karışır ve belirsizlikler daha çok ortaya çıkardı.

Bu yüzden sorgulamanın mı yoksa sorgulamamanın mı iyi olduğunu inanın ben de bilmiyorum çünkü hiç kimse sorgulamazsa dünya olduğu yerde sayıklamaya başlayacak ve yaşam gittikçe duracak.

İnsanlar aşkla tanıştıktan sonra onları yaşatmaya başlayanın aşkı olduklarını söylerlerdi sanki daha önce hiç yaşamıyorlarmış gibi.

Aşk gerçekten tanıştıktan sonra hayata tutunma sebebiniz mi oluyordu bilmiyorum ama sırf o üç harf için intihar edip yaşamına son veren çok insan gördüm.

Yani bana göre insanı yaşatan şey aşk değil aldığı nefesti. Nefesler birbirine karıştığında ise kalpler sizi öldürmek ister gibi daha hızlı atmaya başlardı. Ben de tam olarak şu an bunu hissediyorum çünkü Soner'in öpüşleri bir türlü bitmek bilmiyordu. Sanki doyamıyormuş gibiydi ve işin aslı ben de zevk almıyor değildim.

"Dışarı bakma. Gözlerinin dışarda işi yok. Sadece bana bak." Dedi çenemi nazikçe tutup yüzümün tekrar ona bakmasını sağlarken. Ufak ufak başımı salladım.

"Soner..." dedim dudaklarını dudaklarımdan yavaşça çektiği sırada.

O da söyle der gibi gözlerime bakıp saçlarımla oynamaya başladı. Gözlerine baktım ve asıl cevabı orada aradım. Sorun da buydu ya göremiyordum. Çünkü gözleri insanı gerçekten kör ediyordu.

BarlasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin