23

62 5 0
                                    


Bu wooyoung'un bizim evde ne işi vardı? Neden her kafasına estiği gibi geliyordu anlamıyorum. Ve bundan tek rahatsız olanda ben miydim?
Kendi evin yok mu aq. Sal bizi.

Felix'in dibine girmişti resmen. Biraz daha ona yaklaşsa üzerine oturacaktı it.

Bense mutfak kapısından onları izliyordum. BENİM KADERİM NİYE BÖYLE?

Tam olarak dün konuşulanlardan dolayı felix'in neler olduğu konusunda gergin olması ve temkinli olması wooyoung'la arasına mesafe koymasına (konuşma, hareket vb. şeklinde) sebep olmuştu. Bu bir yandan beni mutlu ediyordu tabii.

"Şurdan orayı gözetlemek zorunda mısın?" Dedi minho.

"Gözetlemiyorum." Dedim.

"Gözetliyorsun." Dedi minho.

"Sapık olmamak için ıslak rüya görmeyen adam sapık gibi onu izliyor şimdi. Bu nasıl mantık anlamadım." Dedi seungmin.

"Sen konuşma seungmin her şeyi mavettin zaten." Diyerekten salona ilerledim.

Karşılarına oturarak wooyoung'a zoraki bir gülümseme ile baktım. Wooyoung ise kolunu felix'in omzuna atmak ile meşguldü.

Boğazımı temizlermiş gibi yapıp ses çıkardığımda ikisi de bana baktı.

"Wooyoung hoşgeldin. Niye geldin?" Dedim hemen.

"Hoşbuldum jisung. Öyle uğriyim dedim. Hem felix'i özledim. O bana hiç gelmediği için ben ziyaret ediyim dedim." Dediğinde felix göz devirdi.

"Çağırsaydın gelirdim." Dedi.

"Ben sen çağırmadan buraya geliyorum. Sende benim evime gelebilirsin." Dedi felix'in omzuna attığı koluyla felix'in omzunu okşarken.

"Tamam gördün işte felix'i şimdi git hadi." Dedim. Gülerek bana baktı. Ciddiydim! Git.

"Çok komiksin jisung."

"Sen bir benimle gelsene wooyoung. Bir konuşalım." Olumsuz anlamda kafa salladığında kolundan tuttum ve onu üst kata çekiştirdim. Mızmızlanarak peşimden geldi.

Koridorda durdum ve sordum. "Niye bu eve gelip gelip duruyorsun oğlum! Senin kendi evin yok mu?" Dedim sinirle ve alt kattakilerin duyamıyacağı bir sesle.

"Dedim ya amk. Felix'i özledim."

"Felix'i özledin diye buraya istediğin gibi gelemezsin. Bu evde biz de yaşıyoruz."

"Felix'ten hoşlanıyorum jisung ve onunla yakın olmaya çalışıyorum. O benim evime gelmediğinden bende bu eve gelmek durumunda kalıyorum. Ben sizi görmek için gelmiyorum hatta felix'i görmek için sizinle aynı ortamda bulunmakta istemiyorum. Felix'le tek kalmak istiyorum ama her allahın günü hepiniz bu evdesiniz. Beni arkadaşın olarak seviyorsan lütfen ya felix'i benim evime getir yada siz bu evden bir süreliğine çıkın. Rahatsız oluyorsan bana yardım edersin degil mi?" Bu ne diyor ya? Hoşlandığım çocuğu sana mı yapıcam ben?

"Siktir git wooyoung. Bir daha bu eve gelme. Felix'i rahat bırak. Senin evine gelmiyor demek ki senden hoşlanmıyor. O kadar yakın değilsiniz yani. Sen sadece hayallerinde kuruyorsun." Dedim ve onu merdivenlerden aşağı ittim.

Gitmek istemeyerek dirense de onu kapıya kadar ittim ve kapıya koyup yüzüne kapadım kapıyı. Ne kadar çok kapı dedim be.

"Ne oldu? Wooyoung gitti mi?" Dedi felix. Kafa salladım ve yanına ilerledim.

"Evet ya. Bir işi çıkmış. Apar topar gitti." Diyerek yanına oturdum.

"Aynen aynen." Diye arkadan söylenen seungminin sesini duymuştum. Ve bana dediğini de biliyordum. Duymazdan geldim ve felix'in telefonuna baktım.

Kafasını omzuma koyarak telefonu ikimiz içinde uygun bir yerde tuttu. Bende belinden tuttum ve telefonun diğer tarafından da ben tuttum.

İşte wooyoung olmayınca hayat ne kadar da güzel oluyordu örnek. Beraber video izliyorduk ve benim yanımda wooyoung'un yanında olduğundan daha iyi hissettiğine emindim. Gözü kör olan biri bile anlardı bunu.

"Senin kolun nasıl?" Dedim. En son onu köpek ısırmıştı ve doktora gitmiştik. Koluna bir bandaj falan filan sarmışlardı (bu işten hiç anlamıyorum o yüzden falan filan diyip geçiyorum. Ben doktor değilim sonuçta.)

"İyleşti artık. Hatta bence bunu çıkarmalıyım ama daha iki gün durması gerek." Dedi telefona bakarken.

"Çıkarma! Niye bu kadar sabırsızsın."

"Niye bu kadar sabırlısın?" Dedi bana bakarak ve güldü. Gülüşünü yerim.

"Sabırsız olmaktan iyidir." Dedim.

"Hiçte bile. Sabırlı insanlar çabuk yaşlanır biliyor musun? Yani chan hyungcum gibi. O yüzden sende sabırlı olmayı bırakmalısın." Dedi ve telefonu kapıyıp bana döndü.

Elleri ile yüzümle oynarken "yoksa böyle senin de yaşlılar gibi olur yüzün. Sarkar filan." Dedi. Bacaklarının üzerine oturmuştu. Bir elim belindeydi hâlâ.

"Öyle mi?" Dedim yüzümü bıraktığında. Ellerini yanaklarıma koydu. "Aynen öyle. Sabır o kadar iyi bir şey değil yani canım."

"Eğer sabırdan yaşlansam peki, yine beni sever miydin?" Dedim. Biraz düşündükten sonra cevapladı.

"Bu soru biraz sevgililer için bir soru değil mi?" Dedi gülerek ama sonra gerçek cevabı açıkladı. "Seni yine severdim birtanem ama lütfen yaşlanma olur mu?" Dedi.

Gülerek kafa salladım. "Emredersiniz beyefendi." Dedim. "Senin için yaşlanma hormonlarımı durdururum merak etme."

"İki sevgili gibi cilveleşmeyi bırakın ve bize yardım edin." Dedi changbin.

Felix Drama Queenlik yaparak kendini üzerime doğru bıraktı ve bacaklarıma yatarak isyan etti.

"Ben yaralıyım hiçbir şeye yardım edemem! Dimi jisung? Siz kendiniz yapın ne yapıyorsanız. Doktor bana yasak koydu. Ev işlerine yardım etme dedi!"

"He he kesin öyle demiştir. Zaten doktor konuşurken bizde orda değildik." Diyerek karnından gıdıklamaya başladığımda kahkahalara boğuldu. O güldükçe bende gülüyordum. Bulaşıcıydı onun gülmesi herhalde.

Chan'ın da bize "KALKIN YARDIM EDİN!" diye bağırması ile eğlenme faslımız sona ermişti. Sağol ya chan! SAĞOL!

Feminen ProjesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin