Uyan!

11 2 0
                                    

Liam gözlerini açtığında başka bir yerdeydi. En azından öyle olduğunu düşünüyordu. Bu sefer ayakta durduğuna emindi. Önünde duran şerit şerit boşluklardan dışarıya baktı. Görebildiği kadarıyla okul koridoruna benziyordu. Beacon Hills Lisesinde miydi? Öğrenmenin tek bir yolu vardı. Daracık alanda olabildiğince kuvvetli bir şekilde kapıyı yumrukladı. Önce yumruk izi çıkan metal kapı açılmadı.
Liam tekrar denedi...
Açılmadı...
Tekrar denedi...
Kapı büyük bir gümbürtüyle karşı duvara kadar uçtu ve yere düştü. Bütün ses koridorda bomba gibi yankılanmıştı.

Koridorda dolanırken etrafı inceliyor, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bazı insan sesleri de duyuyordu. Koridorda, ödüllerin durduğu vitrine bakınca nerede olduğunu anladı.

"Devenford..."

Zilin aniden çalmasıyla irkildi. Önündeki sınıf kapısı açıldı. Sınıftan ilk çıkan Bratt'ti.

Alaycı bir tavrıla "Hey. Kimler varmış burada! Liam Dumbar."
Kahkaha attı.
Arkasından çıkan diğer öğrenciler de aynı şekilde kahkaha attılar.

"Dostum üstünde neden lakros takımı forması var? Bize nasıl oynanmayacağınıöğreteceksin. Aslında senin gibi bir oyuncuya ihtiyacımız var. Seni izleyerek nasıl oynanılmayacağını öğrenip daha iyi yerlere gelebiliriz"
Bir kahkaha daha patlattı.
Liam, yumruğunu sıkmış avuç içini kanatarak insan kalmaya çalışıyordu. Bratt, Liam'ın kanlar içindeki eline baktı ve "Saklamana gerek yok Liam. Buradaki herkes senin ne olduğunu biliyor." "Ne" sözcüğünü ayrı vurgulamıştı.
"Evet Liam. Sen bir canavarsın!" Dedi başka bir çocuk.
"Sen sorunlusun!"
"Sana kimse yardım edemez, etmez!"
"Seni kendi baban bile istemedi Liam."
"Ailen nerede Liam?"
"Sen bir hiçsin Liam!"
"Acınacak birinden başka bir şey değilsin, fazlası değilsin Liam!"

Liam kendini bir anda geniş bir kafeste buldu.
Bratt yine en öndeydi.
"Julia'ya zarar vermekten başka bir şey yapmıyorsun Liam! O da bunun farkında. Gerçekten seni sevdiğine inanıyor musun? Sen zarar ve felaket getirmekten başka bir şey yapamazsın! Senin yüzünden kendi ailen öldü!"
Ellerinde tuttukları lakros sopalarının filelerine doldurdukları topları Liam'a fırlatmaya başladılar. Liam'ın gözleri doldu. Bütün bu yükü kaldıramazdı...

Bir anda ona atılan toplar durdu. Kollarını çekip başını kaldırdığında karşısında tek bir kişiyi gördü.
Nolan...
Ona arbaletini doğrultmuş bekliyordu. Sıkmaya hazırdı. Liam'ın gözleri parladı. Azı dişleri ve pençeleri çıktı. Nolan'ın yüzüne öfkeyle kükrüyordu.
Oradaydı... Theo ile beraber avcıları kendilerine çekmek için saklandıkları, dar koridorları olan o yerdeydiler.
Nolan arbaletinin tetiğini çekecekken bir çift el Nolan'ın boynunu kırdı. Pençeleri vardı.

Theo..?

Theo, onu yerin altından çıkardıkları günkü kadar kirli ve öfkeliydi.
Liam'ı boğazından yakaladı ve duvara mıhladı. Dişlerini sıkarak "Fırsatım varken seni öldürmeliydim Liam!" Dedi ve pençelerini tüm gücüyle Liam'ın karnına sapladı.

Liam, ağzından çıkan kanların boğduğu sesiyle "Theo..." Diye mırıldandı zorla.
"Neden..?"
Theo hırladı ve "Onca şey yaptım hala bana güvenmemen gerektiğini anlamadın mı yoksa? Eğer anlamadıysan çok salaksın. Önemli değil Liam, birazdan bunların bir önemi kalmayacak!" Dedi ve şeytani bir gülümsemeyle pençelerini daha derine itti. Liam acıyla inlerken fısıltıyla "Değişmeye...çalıştın...sanmıştım..." Acıdan bayılacak gibi oldu. Kocaman yutkundu ve "Julia...bana...böyle...söyledi...ah!" Diye zoraki tamamladı lafını.
Theo şeytani gülümsemesini sürdürdü ve "Biliyorum, Liam. Julia da bu işin içinde!" Dedi. Liam, duyduğu bu şeyden sonra neye uğradığını şaşırmıştı. Beyninden vurulmuşa dönmüştü.

Liam Dunbar |The Lonely WolfHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin