Nabzın çok yüksek

108 19 68
                                    

Parti yerine yaklaşmalarıyla bangır bangır çalan müzik sesi de artıyordu. Liam kendini serbest bırakıp sadece çalan müziğe odaklandı. Geçmiş günlerde onu dolunayda sakin tutması için müzik dinlediği zamanlar aklına geldi. Derin bir iç geçirdi ve kendini tamamen müziğin kollarına bıraktı.
Julia, yanında böyle yakışıklı ve sevimli birinin gelmesinin verdiği heyecanla gülümsemeden edemedi. Arada bir gözlerini yoldan çekip Liam'ı inceliyordu. Gözlerini kapatmış, kendini müziğin kollarına bırakmıştı. O kadar rahat ve huzurlu duruyordu ki Julia bir anlığına ona bakakaldı. Gözlerini uzun süre yoldan ayrı tuttuğu için az kalsın kaza yapıyordu. Eli ayağı boşalmıştı bir anda ve korkuyla bağırarak direksiyonu kırdı.
Sarsıntıya zıplayarak uyanan Liam, burnunu kaputa çarpmasıyla acıyla bağırdı. Hırlama sesleri tekrar duyulmaya başladı. O kadar ödü kopmuştu ki bağırarak "Düzgün kullansana şunu!" Diye söylendi.
Korkudan eli ayağı boşalan Julia o kadar gerilmişti ki kopma noktasındaki bir lastik gibiydi. Kasları kopacak gibi gerilmişti ve titriyordu. Sesine hakim olamadı ve "Özür dilerim!" diye bağırdı.

Yaklaşık beş dakika geçmişti ki artık müzik kulaklarının dibinde çalıyordu. Liam öfkeyle kapıyı açtı ve hırlayarak geri çarpıp kapattı. Saçını başını düzeltirken burnundan akan kanları da eliyle silmeye çalıştı. Julia arabanın diğer tarafından Liam'a bakarken kanayan burnunu gördü ve endişeli adımlarla Liam'ın yanına geldi. Çantasından çıkardığı kağıt mendille Liam'ın burnunu silmeye çalışıyordu ama Liam ona hala inanılmaz sinirli olduğu için kızın elindeki bezi çekip burnundaki kanları kendisi silmeye başladı.
Beş dakikalık bir temizlikten sonra elindeki kanlı peçeteyi iyice buruşturup çöpe attıktan sonra burnunun iyileştiğini fark etti.
Julia çekingen bir tutumla Liam'a yaklaştı ve korkarak "İyi misin?" Diye sordu mırıltıyla. Liam kimseye zarar vermek hatta kimseyi korkutmak istemiyordu. Hırlamalarını bastırdı ve kendini sakinleştirip arkasını döndü. "İyiyim." dedi nazik ve yumuşak bir ses tonuyla. Kızın hala titrediğini fark edince kalbi yumuşadı. Kızın şu an nasıl hissettiğini, ne kadar korktuğunu tahmin edebiliyordu. Boğazında oluşan düğüm konuşmasını zorlaştırıyordu. Kendini zorlayarak "Sen iyi misin?" Diye sordu ve kızı kendine çekip başını göğsüne bastırdı. Julia dayanamadı ve ağlamaya başladı. Gözyaşları bütün rimelini akıtırken Liam'ın da kıyafetini mahvediyordu. Makyajını mahveden gözyaşlarına aldırmadan "çok korktum..." dedi titrek sesiyle. Ağlamaktan zar zor konuşuyor, deli gibi titriyordu. Liam kızın elini sıkıca tuttu ve "Geçti. Bak, iyiyiz" dedi. İlk defa bu kadar sıcak ve yakın olmuştu kız kardeşine. Julia gözyaşlarını silerek "Ya sen? Burnun acıyor mu?" Diye sordu yine titreyen sesiyle. Titremesi bir türlü geçmiyordu. Liam bir anlığına dikkatini verdi ve kızın deli gibi atan kalbini dinledi. "Boşver beni. Nabzın çok yüksek." dedi kızı daha sıkı tutarak. Julia şaşırmıştı. "Nasıl anladın?" Diye sordu titrek sesiyle. Liam kıza gülümsedi ve "Kulaklarım keskin." diye cevap verdi. Tabi yalan değildi ama doğru da değildi. Julia gülümsedi ve ben de seninkini duyabiliyorum. Kulağım tam kalbinin üstünde." dedi Liam'ın kalbini dinlerken. "Seninki çok sakin." dedi. Liam'ın nabzına odaklanması sesinin titrekliğini gidermişti. Daha rahat konuşabiliyordu ama kalbi hala deli gibi atıyordu. Liam daha da dikkatli dinledi ve "Kalbin çok hızlı atıyor. Nabzın iki yüz elli." dedi kızı kendinden uzaklaştırdı ve "Seni sakinleştirmemiz lazım. Bu kadar hızlı atması tehlikeli." dedi ve hazır arabanın önündeyken yeni gelenleri karşılayan bir kız gördü. Ona doğru seslendi.
"Hey bakar mısın?"
Kız topuklularından çıkan tok seslerinin yoğunluğunda merdivenlerden hızlıca indi ve Liam'ın yanına geldi. Julia'yı o halde görünce ödü kopmuştu. Elini kızın sırtına koydu ve "Julia?! İyi misin noldu?" Diye sordu korkuyla. Liam araya girdi ve "Nabzı çok yüksek. Bir bardak su getirir misin?" Diye sordu. Kız başını Liam'a çevirince o tatlı, bebek yüzünü gördü ve kilitlendi. Liam kızı uyandırmaya çalışırken "Heey" diye bağırıyor, gözleri önünde parmağını şıklararak gözlerini kırpmasını sağlamaya çalışıyordu. "Heey!"
Kız kendine geldiğinde bir rüyadan uyanmış gibiydi. "Ah, evet. Su" dedi ve koşar adımlarla merdiveni çıktı.

Julia, suyu çölde kalmış gibi içerken elinin titremesi de geçiyordu. Liam dikkat kesilip kızın kalp atışlarını dinlemeye koyuldu. "Nabzı düşüyor" dedi. Julia suyu bitirince plastik bardağı arkadaşına verdi ve derin derin nefes aldı. Liam ilk defa kendini ona bu kadar yakın hissetmişti. Sanki sorumluluk almıştı. Ona sahip çıkmıştı. Aylardır okuldan odasına, odasından okula gidip gelen Liam, sonunda kabuğundan çıkıp dış dünyaya bakmıştı. Julia ayağa kalktı ve Liam'ın meraklı yüzünü görünce içinde soru kalmasın diye "Ben iyiyim" dedi. Gözyaşlarını sildi ve hiçbir şey olmamış gibi bir tavır takındı. En yakın arkadaşının koluna girdi ve "Hadi içeri gidelim" dedi. Liam ise arkada kalmış Julia'nın merdivenleri çıkışını izliyor, topuklarından çıkan tok sesini dinliyordu. Kendini bir anlık yalnız hissetmişti. Aklına aylar öncesi gelmişti. Daha az önceye kadar ona karşı ne kadar gaddar olduğunu fark etmesiyle kalbi parçalandı.
Düşüncelerinden sıyrıldığında tam on dakika olmuştu. Etrafına bakındı, herkes içeride partinin tadını çıkarıyordu. Susuzluktan kuruyan boğazını temizledi ve üstünü başını düzeltip içeri girmek için merdivenleri çıktı.

İçerde dehşet bir parti vardı. Nereden baksan iki yüz kişinin olduğu, müzik, eğlence, yemek ve alkolün olduğu dehşet bir parti. Kardeşinin dahil olduğu arkadaş grubundan birinin verdiği bir partiydi. Liam yanına yaklaşan kızın varlığını hissetti ve başını kıza çevirdi. Kız ona gülümsedi ve "Sen Julia Roberts'ın kardeşi Liam olmalısın" dedi ve tokalaşmak için elini uzattı. Liam önce kızın eline bir süre baktı. Aklından geçenler bayağı bir derindi. "Liam Dunbar" diye ekledi ve kızın elini sıktı. Kız gülümsedi ve "Tanıştığıma memnun oldum, Liam Dunbar" dedi ve kıkırdayarak uzaklaştı.

Liam Dunbar |The Lonely WolfHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin