𝟏𝟑- 𝐀 𝐂𝐡𝐚𝐧𝐜𝐞

68 9 13
                                    

San'ın odasına dalan Seonghwa ve Hongjoong durum sakinleşince yatağın yanına yere oturmuş ve diğer ikisinden neler olduğunu anlatmasını istemişlerdi.

Hongjoong olaylardan haberdar, fakat sarhoşluktan dolayı dün olanları bilmeyen kişi olduğu için merakla sordu.

"Çabuk anlatın neler oluyor?"

San sanki kaybettiği inanılmaz değerli bir şeyi bulmuş gibi Wooyoung'un elini sıkı sıkı tutmuş hiç bırakmıyordu, Wooyoung ise hayranlıkla onu izliyordu.

Tekrardan Wooyoung'a bakıp gülümsedi ve anlatmaya başladı.

"Bir şeyin kıymeti kaybolunca belli olurmuş, benim de gözüm çok geç açıldı. İlgisine ve sevgisine kayıtsız kalamadım. Ama kendisi beni dinlemiyor, yüzüme dahi bakmak istemiyordu. Dün akşam Seonghwa hyung aradı beni. 'İkisi de çok sarhoş oldu gelip yardım et.' Dedi. Wooyoung lafını duyduğum an koşarak geldim zaten. Sabah da açıklama yaptım işte. Umarım onu bir daha kaybetmem çünkü cidden beni kendine feci halde aşık etti."

Bunları söylerken üçünün de gözüne bakamamıştı. Oldukça utandığı hafif kızaran yüzü ve kaçırdığı bakışlarından belli oluyordu. Haftalar sonra kendine gelen Wooyoung ise bunu fark edince diğer ikisini düşünmeden dönüp San'ı öptü.

Seonghwa ve Hongjoong'un tek yapabildiği birbirlerine şok içinde bakmaktı. Bu garip havayı üzerinden atan Hongjoong ayağa kalktı ve Wooyoung'un saçlarını okşadı. İkisine de bakıp sımsıcak gülümsedi. Hafif dolu gözlerle konuşmaya başladı.

"En büyük isteğimdi mutlu olması. San onu hiç üzmeyeceksin değil mi?"

Seonghwa ise onun şefkatli yüreği karşısında bir kez daha hayran oldu ona.

San, neşe içinde ve gözleri parlayarak baktı karşısındaki çocuğa.

"Tabii ki hyung! Asla üzülmeyecek! Hep çok mutlu olacak!"

Seonghwa da ayağa kalktı ve arkadan gelerek Hongjoong'un omzuna kolunu attı. Normalde baş başa olsalar bu harekete nefret nidaları savuracak Hongjoong bu seferlik göz yummaya karar verdi.

Seonghwa da Hongjoong kadar mutluydu.

"Çok ayrı kaldınız tabii siz. Özlem gidermek istersiniz. Hadi biz çıkalım Hongjoong." Dalga geçer tonda söyledi fakat yüzünden gülümseme eksik olmuyordu.

İkisinin de ortak noktasıydı bu. Hayatlarına birini çok zor alan, fakat alırlarsa her şeyleri yapan iki çocuk.

Hongjoong ilk defa Seonghwa'yla düzgün iletişim kurabildiğini düşünerek onu onayladı.

"Bence de çıkalım."

***

"Salonda oturuyoruz işte bak. Kalsana biraz daha." Hongjoong Seonghwa'nın bu haliyle yavru köpeklere benzediğini düşünerek yüzünü buruşturdu.

"Senin şeytan halin nerede? Tehtid falan etsene beni? Çok garipsin. Benim bir evim var ve şuan oraya gideceğim."

Seonghwa ve Hongjoong aynı anda kapıya doğru yürürken Seonghwa eski halini takındı.

"Peki öyle olsun. Bu günlük serbestsin Kim Hongjoong. Ama yarın mesai başı. Çok özlersin beni." Bunları derken yüzünde samimiyetsiz bir sırıtma vardı elbette.

Hongjoong ise dış kapıyı açarak kendini dışarı attı.
"İşte alıştığım varlık! Ben gidiyorum Park Seonghwa. Malum senden uzak kalabileceğim güzel bir günüm var."

Seonghwa kapıyı tuttu ve kapı dışındaki çocuğa konuştu.
"Şansını zorluyorsun Polyanna. Ssecretp'ye yeni gönderi mi atsam? Şöyle bol hjdaily dolu bir post."

Allergy | SeongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin