Soobin :
Uyandım. Ama nasıl bir uyanıştı bu? Kötüydü. İçimde birikmişlikler vardı belki de. Dünkü olaylardan sonra gruptan yaralanan çok üyemiz vardı. Haberlere çıkmıştı o büyük patlama ve ölen birçok insan. Masum insanlar. Mafyaydık belki ama hiç masuma dokunmamıştı bizim elimiz. Yeonjun'un ilk beni gördüğü gün bile bir imtikan için vurmuştum o adamı ben. O bilmiyordu ama. Belki bu yüzden böyleydi tavrı bana. Gerçi herkes bana öyle zaten. Herkes ne görüyorsa onu işliyordu zihninde kimse sormuyordu ama neyin var diye. Bugün burdayım çünkü bana halimi soran ilk insanı bulmuştum 15 yaşımda. Sokakta tanışmıştık Chan ile. Öyle içten sormuştuki ne varsa anlatmıştım içimde. İşte o gün... O gün geldim buraya. 8 yıl geçmiş o günün ardından. Ne dostlar edindim bu sekiz yılda, eski hayatımda tanıdığım insan olmayan insanlardan çoktular.
Herkesin bir sınavı olurmuş bu dünya da benim de babamdı işte o. Aslında pek çok insan benim eski hayatımı isterdi. Gösterişli, zengin, mutlu. Evet doğruydu hepsi. Sondaki hariç. Dedim ya insanlar gördüklerinin arkasını görmüyorlar diye. Öyleydi. 15 yaşıma kadar yaşadıklarım tek tek yaraydı ruhumda ve vücudumda. Ve ben bu fiziksel yaraları hızlı atlattım. Buraya geldiğimde kendimi savunmayı öğrendim. Geliştim ve en önemli pozisyona geldim. Yavaş yavaş ruhumdakilerde geçiyordu. Hatta yok olmuşlardı. O gün. O yağmurlu gün. Tamamen geçmişti işte o yaralarım. Ama yanılmışım. O geldi. İşte o geldi ve değişti her şey. Yeonjun geldiği ilk günden beri kaosla gelmişti. Alışmıştık böyle çok üye vardı. Ama o aynı olmadı işte çok dikti başı. İndiremimiştim yere. Nolduysa o zamandan beri tekrar hissettim o yaralarımı. Hem nefret ettim hem sevdim aslında. Ama nefretim o kadar büyülemişti ki gözlerimi. Onu sevdiğimi anlamamıştım bile. Bende yaralar açıyordu. Yeni yaralar. Onun gözlerine bakınca kendimi görüyordum. Aynı hayat sınavından geçmiştik galiba. Hiç sormadım ona neyin var diye. Hep neşeliydi o. İnsanlar ona sormazdı hiç neyin var diye o sorardı. O yatakhane de yattığı ilk gün ağladığında bir ben duymuştum onun hıçkırıklarını. Bişeyler mırıldanmıştı babası hakkında ama duyamamıştım. Böyle böyle her gün işledi kendini benim ruhuma. Belki de farketmedi bile. Ama ben yapamazdım. O kadar yılın ardından kendimi savunmayı öğrenmişken. Gözümden bir damla yaş aktığını dahi görmemişti insanlar. Sadece en yakınlarım biliyordu ve onlara bile açmıyordum kendimi fazla. Şimdi sırf birini mutlu gördüğümde kendimi ilk defa mutlu hissediyorum diye, o ağladığında bende yaralarımı sarmak yerine onun için daha da açıyorum diye, ona bişey olacak diye götüm tutuşuyor diye mi açacaktım kendimi ona. İşte bunu düşünüyordum birkaç haftadır. Ama dün onu kanlar içinde görünce ruhum çekilmişti sanki. Bir anlığına dünyam durmuş gibi hissetmiştim. Anladım belkide evetti düşündüklerimin cevabı. Ama hala korkuyodum. Birilerine kendimi anlatmaktan. Duygularımı anlatmaktan. Çünkü böyle öğretmişti bana babam. Ağlayıp yanına geldiğimde ilk tokadı mı yemiştim daha sekiz yaşındaydım . Bana ağlamak ezikliktir, sen beni temsil ediyorsun, bir daha sakın ağlama. Ben ne dersem onu kabul et ve sus yoksa annende sende çok acı çekeceksiniz. Biliyorsun dimi? Hadi çık şu odadan Artık. Demişti. Günden güne fiziksel yaralarım artmıştı. Kollarımda, Sırtımda, Karnımda.Ama sadece bana değil anneme de. Keşke ben olsaydım onun yerinde diye günlerce ağlamıştım ona değil bana vursaydı o gün, onu değil beni öldürseydi.
Ama hayatın nerden vuracağını bilmiyor insan. Benim kaderimdi bu. Kimseye anlatamadım. Bilmeden babamın dediğine uyuyordum açmıyordum kimseye kendimi. Açamıyordum daha doğrusu. Yeonjun'a ne zaman kendimi anlatmak istesem eskiler aklıma gelir durdurdu beni. Ona karşı diğerlerine kıyasla daha sert davranıyordum. Biliyorum ama kendimi avutmak için yapıyordum işte, aslında git gide büyüyen sevgim dışardan tam tersi git gide büyüyen nefret olarak görünüyordu.
Kalktım yatağımdan dün vermiştim kararımı zaten. Dinlenmek için bir hafta dağ evine gidecektim. Belki de geri dönmem ya da dönerim. Onu orda düşünme kararı almıştım. Hem Yeonjun'u görmeden gitmem gerekiyordu yoksa vazgeçerdim biliyordum. Sabahın erken saatinde nereye gideceğimi Chan' a söyleyerek çıktım malikaneden. Güvendiğim sayılı insanlardandı.
Yeonjun:
Zorlu bir ameliyat geçirmiştim. Neyse ki ucuz atlatmıştım. Gereksiz mutluydum, hani olur ya başınıza kötü birşey geldikten sonra hayatı daha az kafaya takmaya başlarsınız. Öyle bişeydi herhalde benimkisi de. Aman ne boş felsefe yapmıştım gereksiz. Hep şu kdramalar yüzünden oluyordu. Bir gün izlemeyi bırakacaktım.(asla öyle bişey olmayacak)
Ameliyatın ardından çıktım kaldığım odadan. Yürümeme Wooyoung yardımcı oluyordu. İlk Soobin'i aradı gözlerim her zamanki gibi. Ne ara alışmıştım o mikroba ben. Neyse adam hayatımı kurtarmış en azından bir teşekkür edeyim. Yoksa umrumda değil zaten. (Umrunda)
Aradık Wooyoung ile ama bulamadık Soobin'i . En son aşağıya Chan indi. O biliyordur diye ona soralım dedik bide.
" Şey, afedersin Chan. Acaba Soobin'i gördün mü . Biz aradık ama bulamadıkta. Yani şey. Sadece teşekkür edecektim ha asla başka şeyler düşünme. Yani düşünmemişsindir de yine diyim. Beni yanlış anlamadın dimi ben sade-" " Sakin ol Yeonjun. Soobin'i bulamazsınız zaten. Şimdilik kafa dinlemeye biryerlere gitti diyim" " Peki sağol o zaman. Görüşürüz."Neredeydi bu gerizekalı. Arasam olmaz. İstemesem yanımda biter. Off yok ben yapamıyodum bunla. Düşündükçe hasta ediyor beni. Ama düşünmeden de duramıyorumki lanet olsun!
Üç, beş gün geçti hala ortalıkta yoktu Soobin. İlk başta ses etmemiştim. Ama zihnim şu beş günde o kadar senaryo kurdu ki. Artık dayanamadım. Ya bende gidecektim buralardan ya da yerini öğrenecektim. Zaten şu beş gün hiç iyi geçmemişti benim için. Ameliyattan sonra kafa ağrım hiç kesilmedi. Şimdi bile ağrıyor. Onun dışında rüyalarımda babamı görmeye başladım. Eskiler gözümün önünden geçip durdu. Durduramadım. Durduramıyordum çünkü o yoktu. Eskiden arkadaşlarımla takılır unuturdum o gün ne yaşadıysam. Beomgyu o unuttururdu bana acılarımı. En çok onun yanında gülerdim ben. Ama şimdi buraya geldiğimde o yoktu. Ama sanki bişey değişmemişti, yine hissetmiyodum acılarımı. O vardı çünkü. Soobin. Onla uğraştıkca onu sinir ettikçe sanki havalara uçuyordum ben. Yanlışıkla beni mutlu ediyordu aslında ama haberi yoktu çocuğun. (Ona çocuk dediğimi duymasın ağzıma eder). O olmayınca karardı içim dayanamadım bende gidecektim. Zaten bundan sonra bana güvendikleri için ( eee bı zahmet onlar için ölümden döndü çocuk) gitmeme izin veriyorlardı.
Ağladım çok ağladım. Tutamadım içimde. Hiç becerememiştim zaten şu içinde tutma işini. Üç arkadaş ağladık. Wooyoung ve Changbin beni her hafta arayacaklarını ve ziyaret edeceklerini söylediler. Diğer üyelerle de vedalaştım. Tüm katmandaki üyeler beni tanıyordu artık. Ne kadar malsam bir grup için canım gidiyordu elimden. Onlarla da ağladım. En son Chan'a sarıldım çıkmadan önce. Sanki gitme der gibi bakıyodu gözlerimin içine. Ama kararım kesindi malesef.
Yürüdüm malikanenin o geniş, uzun kapılarına doğru elimde valizim ve hiç yere indirmediğim başımla çıkıyordum bu yuva denilen yerden.
Ama ben daha kapıyı açmadan dışarıdan açıldı o büyük kapı ve daha ne olduğunu anlamadan dudağımda bişey hissettim. Bir an dengemi kaybettim arkaya gidecektim ki tuttu koca bir el beni belimden. Sonra yavaşça ayırdı dudaklarını dudağımdan, eli hala belimdeydi. Güneş ışığı öyle güzel vurdu ki gözlerine. Kim olduğunu anlamıştım zaten gözlerinden. Onun gözü dışarıdan sert,çekik ve tehditkar görünsede. Ben içini görüyordum o gözlerin. Sevgiyle bakıyordu aslında gözleri bana. "Hiç bir yere gitmiyorsun yavrum daha yeni başlıyoruz"
Ve ben de naptım bunun üzerine tahmin edin. Bayıldım. Evet dayanamamıştım öyle güzel bakıyordu ki. Güneş öylece yüzüne vuruyor ve tüm güzelliğini burnumun dibinde sergiliyordu. Son cümlesiyle benim fişim çekilmişti öylece.
Yazım hataları olabilir görmezden gelin lütfen 🙏
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafia Boy || Yeonbin
FanfictionYeonjun gece marketten çıkarken birinin öldürüldüğünü görür ve oraya koşar