Soobin:
Şu 20 dakka içinde malikanenin bahçesinin dışında bir yerde toplanmaya çalışıyorduk. Sanki birşey eksik gibi hissediyordum bu hisse anlam veremedim. Çevreme bakındım çoğu üye sağlamdı sadece bazıların da ufak tefek çizikler ya da yaralar vardı.
Az ilerde Changbin ve Wooyoung'u konuşurken gördüm. Endişeli gibi görünüyorlardı. Sonra Hyunjin yanıma geldi "Soobin gitsek iyi olacak şimdiye anlamışlardır kaçtığımızı.
Yakalanmadan gitmeliyiz ne yapalım?" Hyunjin'in dediklerini düşünüyordum ki Changbinle Wooyoung koşarak yanımıza geldiler. Changbin Soobin diye seslendi.Hyunjin"Endişeli duruyorsunuz noldu birşey mi oldu? "Dedi. Wooyoung konuşmaya başladı "İki saattir malikanenin kapısına bakıyoruz ama yok. YEONJUN ORTADA YOK!" Wooyoung bağırmaya başladı en sonda çok endişeli görünüyordu. Sonunda eksik hissettiğim şeyi bulmuştum.
O Yeonjundu.
Changbin "Malikaneye geri gitmeliyiz, en azından bir iki kişiyle. O piç Joowon kesin birşey yaptı, eminim yoksa kapıdan çıkarken Yeonjun'u görmüştüm en sondaydı ama koşarak bizimle kapıya doğru geliyordu. Kahretsin olamaz!!"
Changbin Joowon'dan bahsettiği anda sinirlerim boşalmıştı. Artık güvendiğim bir Joowon yoktu onu onun gözlerine baktığımda anlamıştım. Gözlerini hırs kaplamıştı. Ama Yeonjun'a birşey olmasına izin veremezdim. Kim onun yerinde olsa yine aynısı yapardım. Belki yapardım. Yapmayabilirdim. Yapmazdım. Sebebi yoktu ve bunu şuan sorgulamak istemiyordum ya da hislerimi olabildiğince göz ardı etmeye çalışıyordum. Şuan en önemli şey Yeonjun evet o, vakit daralıyor.
Hyunjin herkese plana devam etmelerini, kendi malikanemize gitmelerini ve bizim en kısa sürede yeonjun'u da yanımıza alıp malikaneye geleceğimizi söyledi. Bunun üstüne üyeler dağılmaya başlamıştı bile ve bizde malikaneye tekrar girmeye...
Bahçeden sessizce yürüdük ve zaten açık olan kapıdan üçümüz içeriye girdik. Üçlü ( Soobin, Hyunjin, Changbin )
İlk koğuşa baktık Changbin kapıyı gözetliyor, Hyunjin saldıracak birşeyler arıyordu çünkü yanımızda hiçbirşey yoktu bir bıçak bile öylesine hemen geri gelmiştik. Ben ise Yeonjun'u arıyordum heryerde bakmaya çalışıyordum ama koğuşta yoktu.
Yeonjun:
Çok korkuyordum. Size yemin ederim hayattımda hiç bir anda bu kadar korkmamıştım, bu ölümden de korkunç bir şeydi. Bu adamın bana birşey yapmasından korkuyordum. Gözü kimseyi görmüyordu adeta delirmiş gibiydi.
Herkes gittikten sonra bende gidecektim ki biri beni belimden tutup bir odaya çekti. İşte o an sesini duydum "Nereye gittiğini sanıyorsun prenses??" Sesini duyduğum gibi iliklerime kadar korkuyu hissettim. Yine o travmalarım aklıma gelip duruyordu istemsizce göz yaşlarımı döküyordum. Şu hayatta belki birisinin beni öldürmesinden bile korkmam ama birini bana izinsizce dokunmasından delicesine korkuyordum. Ve işte yine o iğrenç anlarımı tekrar yaşıyordum aradan geçen tek şey zamandı. Joowon konuşmaya tekrar başladığında artık yere çökmüş bir haldeydim ve bedenimde tanımadığım eller "Yeonjun güzelim çok abartıyorsun sakinleş. Uslu dursaydınız bunlar yaşanmazdı dimi. Sadece biraz oynamak istiyorum çok mu? Seni gördüğüm ilk gün, odama geldiğinde, bile bunun hayalini kuruyordum. Ve şimdi tadını çıkar hmm!" Joowon'un yüzünde yine aynı sırıtış vardı. Cümlesini tamamladığında daha da korkmuştum, artık bir daha bunu kaldıramazdı bedenim. Bir şeyler söyleyip onu ikna etmeye çalıştım, aklıma hiçbirşey gelmiyordu kaçmak adına. "Joowon lütfen sakin ol. Ne istersen yaparım adamın mı olmamı istiyorsun ömür boyu kalırım senin yanında bir dakka bile ayrılmam ama lütfen yapma bunu bana. Lütfen! kaçmamalıydım üzgünüm lütfen bırak beni gideyim" Joowon bu halime gülmeye başladı " ah yeonjun sana karşı ne hissettiğimi bilmiyorsun. Artık çok geç. Seni benim elimden Soobin bile kurtaramaz ANLADIN MI? artık benimsin. Biraz eğlenelim sonra onlar bizi bulmadan hemen başka bir yere gitmeliyiz!" Joowon'un yüzünde ki sırıtış büyürken artık yapacağım bir şey kalmamıştı. Ben göz yaşlarımı birer birer dökerken onun elleri pantolonumun fermuarına gitmişti. Elleri yine vücudumda geziniyor beni öpüyordu. Artık bağırarak ağlamaktan gücüm kalmamıştı. O fermuarı açtıktan sonra pantolonumu indirirken içimden bir an, keşke herşey böyle olmasaydı. Soobin burda olsaydı ve beni ikinci defa kurtarsaydı diyordum. Lütfen Soobin sana burda ol. Sana çok ihtiyacım var...
Tam ümidimi yitirmişken bulunduğumuz odanın kapısı bir anda kırıldı. Kapıya baktığımda karşımda Soobin'i gördüm. Ordaydı, evet oydu yine beni kurtarmaya gelmişti. Hyunjin ve Changbin de vardı. Soobin'in koşmaktan olsa gerek kahverengi saçları tutam tutam terden alnına yapışmıştı.
Soobin:
Hyunjin ve Changbinle Yeonjun'nun burda olmadığını anlayıp üst kata çıkmıştık. Çıktığımız gibi bizi bir sürü oda karşıladı. Yeonjun'u bulma umudumu git gide yitiriyordum. İlerlerken bir odadan sesler geldiğini duyduk oraya yaklaştıkça bu seslerin Yeonjun'un ağlama sesleri ve Joowon'un kahkaları olduğunu anlamıştım bile. Aklıma bazı şeyler gelmeye başlamıştı bunun olmadığını umarak aklıma gelen şeyleri düşünmemeye çalışıyordum. Yoksa Joowon'u gerekirse gördüğüm an öldürecektim. Daha sonra içeriden sesled gelen odaya girdik. Girdiğim an gördüklerimle şaşıp kalmıştım. Sinirden elim ayağım dolaşmıştı. Artık mantıklı düşünemiyordum. Gözümü sadece öfke bürümüştü. Yeonjun'un o halde gördükten sonra artık hislerimi kontrol edemiyordum. Bu benim için yeni bir duyguydu. Duygularımı kontrol edememek. Oysa ki ben her zaman duygularımı kontrol eder ve mantıklı düşünürdüm. Gözümü bürüyen öfkeyle bana korkuyla bakan joowon'u elime geçirmem bir olmuştu. O elime geçti an vücudun da yumruk atmadığım yer kalmamıştı. O sırada kapıda şok içinde duran Hyunjin ve Changbin benim durumumu görüp beni durdurmaya çalışıyorlardı. Joowon'un en sonunda ağzından kan gelmeye başlamıştı. Kapıdan ilk girdiğimde aklıma gelen anla yine başımdan aşşağı kaynar sular dökülmüştü. Yerde duran bıçağı alıp joowon'un göğsüne sapladım. Ona buraya geldiğim anda dediğim gibi sevdiğim insanlara bulaşırsa onu yaşatmazdım. Ve dediğimde gerçekleşmişti.
Hyunjin ve Changbin ikinci şoklarını yaşıyorlardı. Bende şok olmuşum yaptığım şeye. Bu şok birini öldürdüğümden dolayı değildi bu, öldürdüğüm kişinin joowon olduğundan dolayıydı. Ama gram pişmanlık duymuyordum. O artık çok değişmişti ve onu uyarmıştımda. Hyunjin ve Changbin'in beni bıraktığı an hemen Yeonjun'u kontrol ettim. Gözlerinden yaşlar akarak hem korku hemde şaşkınlık içinde bana bakıyordu. Vücudun da kızarıklar vardı. Ağzı şişmiş aynı şekilde gözleri de ağlamaktan şişmişti. Yeonjun yerden kalktığı gibi anında bana sarıldı. Yeonjun konuşmaya başladı "teşekkür ederim Soobin. Beni yine kurtardın" bana sarılan küçük bedene kollarımı dolayıp kokusunu içime çektim. Yeonjun'a bir şey olacak korkusu artık hayatımda yer edinen farklı bir duyguydu. Onu ne ara bu kadar sevdim bilmiyorum ama duygularımı hala kabul edemiyordum.
Yeonjundan ses gelmeyince ona baktım kollarımda bayılmıştı. Aşşağı kattan gelen seslerle hemen Yeonjun'u kucağıma alıp hep birlikte dışarı çıktık. Dışarı çıktığımız an ne yapacağımızı bilmiyorduk ki tanıdık bir araba bize yaklaştı. Pencereden kafasını çıkaran Wooyoung "Hadi atlayın çabuk geliyorlar!" Dedi. Hemen arabaya bindik. Arabada da birkaç üye vardı. Belliki malikâneye giderken geri dönmüşlerdi. Kimse konuşmuyordu arabada herkes çok yorgundu bir an önce evimiz gibi gördüğümüz yere gitmek istiyorduk. Kucağımda olan Yeonjun'a baktım. Derisindeki kırmızılıklara, pantolundaki fermuara, ağlamaktan şisen gözlerine. Hayatımda birçok insan kurtardım ama kimse onun kadar güzel değildi. Yeonjun'un saçından öpüp onu daha sıkı tuttum.
İşte o an onu herşeyden koruyacağıma dair kendine söz vermiştim. Ona olan duygularımı artık kabul etmiştim ve duygularım git gide artıyordu da. İşte benim için en tehlikeli olan duygu da buydu: Birini kendini feda edecek kadar sevmek ve bağlanmak.
.....................................
Keşke okuyan birileri yorum yapsa çünkü hikaye nasıl gidiyor hiçbir fikrim yok :(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafia Boy || Yeonbin
FanfictionYeonjun gece marketten çıkarken birinin öldürüldüğünü görür ve oraya koşar