26'

49 16 2
                                    

Jisung'un iş yerine gelmemin ve arkadaşlarıyla tanışmamın birkaç saat sonrası, her şey gayet güzeldi. Samimi bir ortam ve Jisung'un içini ferah tutacak bir havası vardı. Herkes işini severek yapıyor gibi duruyordu bu nedenle herkesin yüzü gülüyordu. Birisi hariç, şu müdürün asistanı olan kız. Tanışmadım fakat tahmin etmem zor olmadı. Buraya hem nasıl bir yer olduğunu merak ettiğimden hem de Jisung'un arkadaşlarıyla tanışmak için gelmiştim ama bu kızı da merak ediyordum. Biz takılırken bu kızın Jisung'u araması beni rahatsız etmişti ve şu an varlığımla onu rahatsız ediyor olmam hoşuma gidiyordu.

"Seni eve mi kapatsam acaba, iş yerinde birilerinin sana sulanacağı aklıma gelmezdi." Jisung gülmüş olmak için gülümsedi ve elime kahve dolu bardağı tutuşturdu. İş yerinin mini mutfağı gibi bir yerdeydik ve kimse yoktu, henüz Jisung'un arkadaşları da gelmemişti ve ofisi gezdikten sonra bir şeyler içmeye karar vermiştik. Daha doğrusu Jisung öyle istemişti. "Sulansın, yüz verdiğim mi var sanki?" Kahvesinden bir yudum aldı, bana bakmıyordu. "Yine de sadece bir kız olmadığına eminim, kim olsa sana bakmadan edemez." Ben kahvemi içerken o bana yan gözle bakıp sırıttı. "İltifatın için teşekkür ederim sevgilim ama endişen yersiz." Benimle alay mı ediyordu? "Hayır, haklıyım. Gözümle gördüm, herkes sana bakıyor."

"Ama ben sana bakıyorum." Bunu derken de doğrudan gözlerime bakması yüzünden kalbim tekledi. Far görmüş tavşan gibi kaldım, Jisung'un gülmesini falan bekledim ama yapmadı, ne kadar ciddi olduğunu göstermeye çalışıyordu. O kadar beklenmedik anda söylüyordu ki bu tarz şeyleri, alışmış olmam gerekirken her seferinde yutkunamaz hâle getiriyordu beni. Önemli olan ise söylediklerinin içi boş olmazdı hiçbir zaman. Neyse onu söylerdi.

Kendime geldim, "Öyle yapmalısın zaten." diyerek arkamdaki tezgaha yaslandım ve başka yerlere bakmaya başladım. "İzninle balkona çıkıyorum o zaman?" Ona döndüm tekrar, "Hayır, çıkmıyorsun." Elini beline koyup tavanı inceledi biraz, burnundan sesli bir şekilde soludu ve ağırlığını bir ayağından ötekine verdi. Yerinde duramadığını fark etmemi ve ona "iyi git" gibisinden bir şey söylememi bekledi ama yapmadım. "Arkadaşların gelmemiş midir, kahvelerimizi içip bakalım." Kahve zaten soğumak üzereydi, birkaç yudumda bitirdim hepsini. "Gelmiş olabilirler." dedi ve kahvesini bitirdiğinde çıktık. Herkesin bilgisayar başında çalıştığı ortak salona geldiğimizde boş olan birkaç yerin dolduğunu fark ettim. Jisung hızla birine ilerledi ve selamlaştılar. Birkaç bir şey konuştular ve Jisung beni çağırdı. Acele etmeden gittim yanlarına.

"Bu Sungchan, bu Chenle." İkimiz de memnun olduğumuzu belirttiğimizde Sungchan konuşmaya başladı, "Gelmen çok iyi oldu, Jisung'un 'onu görsen bayılırsın' tarzı konuşmaları sona erecek artık." Tanrıya şükrediyor gibi konuştuğunda gülmeden edemedim, komik çocuğa benziyordu. "Sıkılıyor olsaydın anlattıklarımı dinlemezdin, dostum." Jisung kaşlarını çatmıştı ve sinirli göründüğünü sanıyordu. "Yapacak daha iyi bir şey yoktu, dostum." Sungchan biraz Jisung'u taklit eder gibi konuşmuştu ve kendi kendine gülmeye başlamıştı, Jisung'la göz göze geldim. Sanırım bu da böyle biriydi, onu kendi hâline bıraktık ve Jisung'un diğer arkadaşlarını görmek üzere oradan uzaklaştık.

cigarette • chenjiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin