25'

146 22 34
                                    

Bazen, yanınızdaki kişiye odaklanmaktan kendi hayatınızı yokuşa sürdüğünüzü fark etmezsiniz. Ben de etmedim, düne kadar.

Jisung işe gireli uzun zaman oldu, hafta içi işiyle geçiyor desem yeridir. Öğlene doğru gidip akşama doğru eve geliyor. Eğer randevu günüyse işten çıkıp direkt olarak psikoloğa gidiyor. Düzenini kurdu, parasını kazanıyor ve her açıdan gelişim gösteriyor. Sigarayı bırakma konusu hariç.

Arada bir bırakacak gibi oluyor ama nedense tekrar başa sarıyor. Birkaç hafta önce yine aynı şey oldu: Jisung'un işten gelmesine yakın bir zamandı, ona tatlı hazırlıyordum. Onun haberi yoktu ama ben geceyi beraber geçirmeyi planlıyordum. Beklemediğim anda kapım çaldı, o gelmişti ve bitkin duruyordu. Gelmesine şaşırmadım çünkü zaten çoğu zaman birbirimizdeydik, gelmeden önce haber vermemize gerek yoktu.

Ne olduğunu sordum, cevap vermedi ve sarıldı bana sadece. "Bundan sonra yorgunsam sigaraya uzanmak yerine, çakmağı ve paketi evde bırakıp senin yanına geleceğim." dedi. En baştan beri söylediğim şey buydu. Onun da ara sıra yapmaya çalıştığı şey buydu ama ilk defa bu kadar emin duruyordu ya da ben sürekli umut bağlıyordum. O gün güzel geçti, gerçekten bundan sonra kolay kolay sigaraya uzanmaz diye düşünüyordum. Hiç gerilmedi ya da sigaraya ihtiyaç duyduğunu hissetmedim. Benim yanımda sık sık hissetmezdi zaten fakat bu farklıydı.

Yani ben öyle düşünüyordum. Birkaç gün böyle ilerledi ama bir gün bana geldiğinde buram buram sigara kokuyordu. Uzun zamandır bu kokuyu almadığımdan hemen fark ettim. O da fark ettiğimi anlayınca sadece özür diledi. Hayal kırıklığını ciğerlerime kadar hissettim. Çok kırılmıştım ayrıca öfkelenmiştim. Bu dengesiz hallerine alışmam, kabullendiğim ve ses etmeyeceğim anlamına gelmiyordu.

Özrünü kabul etmedim, tartıştığımız tek konu üzerinden tekrar tartıştık. O da evine gitti ve iki gün boyunca arayıp sormadı. Haklı olan ben olduğumdan ben de aramadım ya da mesaj atmadım. Her neyse, hallettik bir şekilde. Şu an aramız iyi, uzun süre konuşmadan duramayız zaten.

Dün ise pazartesiydi. Ben buraya taşındığımdan beri her pazartesi ailem para yollardı ama bu sefer para falan gelmemişti. Annemi arayıp nedenini sordum. Aldığım cevap mantıklıydı, "Sen oraya taşındığında öğrenciydin, artık bir iş bulman lazım ve kendi paranı kazanmalısın." Çok haklıydı, baba parası yiyeceksem hiç okumamalıydım ki ben bunu pek istemezdim. Yine de iş bulmakla falan uğraşmamıştım. Niye mi? Çok basit, tek düşündüğüm Jisung'du. Jisung aşağı Jisung yukarı. Öğrencilik hayatım onunla geçti, o yokken bile aklımda dolanıp durdu. Ona yazdığım zamanlar sadece onun için dua ederdim. Hâlâ da öyleyim ne yazık ki. Bu yüzden dedim ya, hayatımı yönlendirdiğim direksiyonu tutarken önüme bakmak yerine yanımda oturan Jisung'a baktığım için kontrolü kaybettim ve yokuşa sürdüm. Yanlış anlaşılmasın, onu suçlamıyorum. Tamamen benim aptallığım.

Anneme açıklama yapmaya çalıştım ama beni dinlemedi. Hatta beynime bomba gibi düşecek o cümleyi kurdu: "Babanın parasını yemek veya iş bulmakla uğraşmak istemiyorsan buraya, Çin'e, gel ve dedenin şirketinde işe gir." Direkt olarak itiraz ettim. Yıllardır Kore'de okuyorum ve yaşıyorum. Arkadaşlarım ve sevgilim var. Ailem orada ama ben nedense buraya ait hissediyorum. Yine ve yine, Jisung olmadan yaşayamam gibi hissediyorum.

İtirazıma sinirlendi annem. En kısa zamanda iş bulmamı söyledi. Aslında sadece "iş bul o zaman" dedi ama bir daha para yollamayacağını söylediğinden ben öyle anladım.

cigarette • chenjiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin