12'

154 24 25
                                    

Son mesajı atıp evden hızlıca çıkmam bir olmuştu. Pijamalarımla çıkmış olmam umrumda bile değildi, sadece Jisung'un yanına gitmem gerekiyordu. Merdivenleri ikişer ikişer atlayarak alt kata indim. Jisung'un dairesinin önüne geldiğimde nefes nefese kalmıştım. Sadece iki kat merdiven inince olan bir şey değildi bu, Jisung'u kaybetme korkusuydu.

Paspası hızla kaldırıp orada tek başına duran anahtarı aldım. Elim titriyordu ve acele ettiğim için de anahtarı bir türlü yerine sokamadım. Her saniye önemliydi bu noktada, zaman kaybediyor gibi hissediyordum ve içeriden ses gelmemesi, dolan gözlerimdeki yaşların akmasına sebep olmuştu. Buğulanan gözlerimi kırpıştırdım ve yavaş hareketlerle anahtarı taktım. Hızlıca çevirip kapıyı açtığımda içeri attım kendimi. "Jisung!" Sesi gelmiyordu.

Salona girdim, yoktu. Balkonda yoktu. Banyoda yoktu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum ki son kalan odaya baktım. Kalbim ağzımda atıyordu ve nasıl bir manzarayla karşılaşacağımı bilmediğim için de içim içimi yiyordu. Bacaklarım bile titriyordu. İki adımlık yolu zar zor geldim. Kapının kulpuna asılıp hızlıca odaya girdiğimde yere oturup sessizce ağlayan Jisung ile karşılaştığımda rahatlamıştım. Çünkü kendimi en kötü şeye hazırlamıştım.

Beni uzun zaman sonra ilk defa görecekti ama bunu artık kafaya takamazdım. Bana ihtiyacı vardı. Ben yavaş adımlarla ona yaklaşırken kafasını kaldırdı. Beni görünce gözleri kocaman açıldı, "Chenle..." Hızlıca yanına oturdum, birkaç dakikalığına duran ağlamam tekrar hızlanmıştı, "iyi misin, bir şey yapmadın değil mi?" Ben telaşla kollarını inceliyorken bileğimi tuttu. Hıçkırıklarım dinmezken ona döndüm. Bana sadece bakıyorken yüzü ekşidi yavaşça, sonrasında kendini tutamayıp seslice ağlamaya başladı.

Kendimi sakinleştirmeyi denedim. O bileğimi çoktan bırakmıştı. "Jisung," diyebildim yavaşça. Duymadı bile. Gittikçe sesi çıkmaya başlamıştı. En sonunda sarıldım ona, bir elimi sırtına koyup sıvazlamaya başladığımda başını omzuma koydu. Diğer elimle de başını okşuyordum. Konuşmadık hiç. Ağladık, ağladık ve ağladık. Yılların acısını döktük. Bağırdık, nefessiz kaldık. Birbirimize sarılarak sakinleştik sonra. O sustukça ben de sustum. Derin derin iç çekerken yavaşça geriye çekildi.

"Sendin demek..." dedi fısıltıyla, ağlamaktan sesi kısılmış olmalıydı. Başımı salladım. "Chenle seni çok özlemişim." Cümlesinin sonuna doğru sesi daha da kısılmıştı. Kızaran gözleri tekrar sulandı. "Ben de seni çok özledim, Jisung." dedim anca. Konuşmak istediğimiz daha çok şey vardı. "Şimdi sen, beni tekrar hayata döndürecek misin?" Meraklı bir çocuk gibiydi şu an, öyle masumdu ki özünde. "Söz veriyorum." dedim. Benim de gözlerim doldu tekrar. Elimi tuttu. "Biliyor musun? Güvenebileceğim birisi olsa o sadece Chenle olurdu, diyordum. Herkesten koptuğum o gün, en çok seni düşündüm." Gözümden akan damlayı sildim elimin tersiyle. Burnunu çekti o da.

"O zamanları unut Jisung, şu an yanındayım." Gülümsedi. Yıllar sonra gülümsediğini gördüm. Gözlerinin içi parlıyordu. Onu gülerken görünce ben de gülümsedim. Bir süre sonra ayağa kalktık yavaşça, Jisung'un yatağının ucuna oturduk yan yana. "Çok şey konuşmak istiyorum." dedi, cebinden paketi çıkartırken. Paketi açtı. İçinden bir sigara çıkarıyordu ki hızla paketi elinden kaptım ve odanın diğer ucuna fırlattım. Kaşlarını çattı ve gülümsemesi soldu, "ne yapıyorsun?"

"İçme işte, artık yanındayım diyorum." Jisung başını yere eğdi ve sessizce söylendi, "yanımda olsan da ona bağımlıyım artık." Ellerimi yüzüne yerleştirip kafasını kaldırdım, şaşkınca bana bakıyordu, "sen de başka bir şeye bağımlı ol o zaman." Anlamadı, "ne?"

"Bana nefesini sigara ile aldığını söyledin, çünkü senin oksijen soluman israf gibi geliyordu." Bakışlarım yavaşça dudaklarına kaydı, kalbim yanıyordu. "Eğer hâlâ öyle düşünüyorsan benim nefesimden alabilirsin." Düşünmeden hareket etmek istedim bir anlığına. Bunları doğaçlama söylemiştim ama geri alamazdım artık. Hızla onunkilerle benim dudaklarımı birleştirdim. Ellerim hâlâ yüzündeydi. Gözlerimi kapattım ve öylece durdum. Dudaklarımız hafif aralıktı. Hareket etmeden duruyorduk.

Beni itmesini beklerdim ama öyle olmadı. Elini emin olmayarak belime sardı ve beni kendine çekti. Dudaklarımızı boşluk kalmayacak şekilde birbirine bastırdı, o an içimden nefesimin çekildiğini hissettim. Soluklanma ihtiyacıyla burnumdan nefes alırken, o az önce aldığı nefesi burnundan verdi ve ben onun nefesini solumuş oldum. Kelimenin tam anlamıyla nefeslerimiz birbirine karışıyordu ama bu biraz garip bir şekilde oluyordu. O diğer elini de belime sardığında ellerimi omuzlarına indirdim. Yavaş hareketlerle öpmeye başlamıştı. Şaşırsam da karşılık verdim. Neden beni kabul ettiği hakkında kafam karıştı ama bunu düşünmeyi sonraya bıraktım.

Birkaç dakika sonra geri çekildi, "dudakların sıcacık, içim ısındı." Ellerim hâlâ omzundayken ve bu kadar yakınken gözlerinin içine bakmak zordu. Ben sessiz kalırken o kafasını omzuma yasladı tekrar. "Sarıl bana." dedi, sakince. Ellerimi omuzlarından çekip sırtına doladım.

Ne kadar sarıldık bilmiyorum. Uykusunun geldiğini söyleyene kadardı ama. Yatağına yattığında beni yanına çekti. Benim desteğime muhtaç gibi bakıyordu bana. Ona sarılmamı ve hiç bırakmamamı söylerken uykuya daldı. Onun bakımsuz saçlarını okşarken bana da uyku bastırdığını hissettim. Bu saatlerde uyumazdım ama ağlamanın uykumu getirdiğini biliyordum. Jisung'un sıcaklığı bütün bedenimi sararken buradan gitmek gibi bir planım da yoktu ayrıca. Sanki bütün sorunlar çözülmüş gibi hissediyordum. O kadar rahattım ki, uzun zaman sonra ilk defa kabus görmeden bir uyku geçirdim.

_

kötü olduysa mazur görün

cigarette • chenjiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin