İçeri girip kapıyı sertçe kapatmıştı ve ben şoktan hiçbir söyleyememiştim. Gecenin köründe ne yapmış olabilirdim Allah aşkına. Zaten ayakta durmaya bile takatim yoktu.
Benim bir şey söylememi bekliyordu ama benim ağzımı açmaya niyetim yoktu açıkçası. Uykulu uykulu bayır domuzuyla uğraşamazdım. Ya da boşverin uykum açılmıştı uğraşırdım gayette.
"Gecenin köründe derdin ne acabalar olsun"
Öfkeliydi neye bilmiyorum ama çok öfkeliydi. Gözlerinde gördüğüm şey beni bir adım geri gitmeye mecbur bırakmıştı. Onun tarafından kırılmaktan ölesiye korkuyordum sanki bu daha önce hiç yaşanmamış gibi.
"Sorun sensin"
Gözlerimi kırpıştırarak attığım şaşkın bakışlara aldırmadan konuşmaya devam etti.
"Herkes ben seni koruyorum sanardı ama asıl kahraman hep sendin. Barış öfkeli, inatçı, aklı bir karış havada çocuk; Zuhal zeki, konuşkan, sempatik çocuk. Benim liseye geçene kadar kendimi ifade etme fırsatım bile olmadı, çünkü hep sen vardın yanımda. Hocanın sorduğu soruyu mu cevaplayamadım Zuhal cevaplar, sınava mı çalışmadım Zuhal kopya verir, birinden bir şey istemeye mi çekindim Zuhal benim yerime ister. Sen beni tanıştığımız ilk günden beri rakip olarak gördün Zuhal. Beni kurtarmak bile gururunu okşuyor seni benimle olan yarısında bir adım öne geçiriyordu. Ne zaman boka sarsa işler benim yerime bir şeyleri düzeltmeyi bırak çünkü ben kendi yaptığım şeylere seni alet etmekten bıktım. Bugün benim için son kahramanlığını yaptın sonsuz kere teşekkür ederim ama yeter. Beni daha fazla çaresiz bırakma lütfen. Yalvarırım bir süre kendi halimde kalayım"
Sonlara doğru titreyen sesi beni afallatmıştı. Ses çıkarmadan Barış'a baktım bir süre. Dediklerini düşündüm. İnanır mısınız bilmem ama hayatımda ilk defa zaman dursun istedim. Göğüs kafesimde hissettiğim ince sızıyı belki de yirmi dört yıllık hayatımda ilk defa hissediyordum; vicdan azabı. Barış tükenmiş bir halde yere çökmüştü bende peşinden hemen yanına, ne o konuştu ne de ben. Barış ne düşünüyordu bilmiyorum ama ben bütün çocukluğumuzu düşünüyordum.
Bir defasında ben hastalandığımda okulda olan bir olay yüzünden Barış'ın tokat yediğini hatırlıyorum. Bize geldiğinde aslında kendisinin yapmadığını ama bunu söyleyemediği için sessiz kalarak kabullendiğini ve hıçkırıklarla ağlamasını da. Sen olsan hocaya anlatırdın benim yapmadığımı demişti hıçkırıklarının arasında. Ben onun için hep bir duvardım; onu insanlardan koruyan, onu insanlara anlatan bir duvar. Serseri, asi, neşeli görüntüsünün altında ne yattığını yalnızca ben bilirdim ama bu onu korumama yardım ettiği gibi defalarca da yaralamıştı işte. Kendini ifade etmeyi hiçbir zaman bilmeyen bir çocuk olmuştu, bende tam tersi. Birbimizi tamamladığımız gibi rakip olup yaralamıştıkta. Benim ona bir özür borcum vardı ama yerine getiremeyecek kadar kibirliydim, tıpkı onun yıllar önce yaptığı gibi. Biz iki kibir dost olduğumuz kadar düşmandık.Karşımda duran yaşlı gözlerine çekinerek dokundum.
"Şimdi de ben özür dilemiyorum Barış efendi. Durum eşitlendi"
Ağlamak üzereydim ama sesimde gram titreme yoktu. İyi rol yapardım biliyordu ama bu defa inanmayı seçmişti. Yıllar önce yapamadığını yapıp bana inanmayı seçmişti.
"Durum eşitlendiğine göre..."
Devamını getirmemişti cümlenin ama ben ne olduğunu çok iyi biliyordum. Uzun süre onsuzluk demekti bu. Yıllar önce olduğu gibi.
Sarhoş olduğundan yalpalayarak ayağa kalktı ama umrumda değildi yardım etmeyecektim. Madem istemiyordu...
Kapıdan çıkana kadar gözlerime baktı bir iz arar gibi ama bulamazdı. O beni tanıyor olabilirdi ama ben her zaman onu daha iyi tanıyan taraf olmuştum. Bende ne arıyorsa hiçbir zaman bulamadığı gibi yine bulamazdı, ondan iyi saklanırdım.
"Başının çaresine bak"
Onun dilinde kendine dikkat et demekti bu.
"Sende"
Kapı son sözümle sertçe kapanırken tuttuğum hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Kendini çok güzel ifade ettiği için onun adına duyduğum gurur yerini öfkeye bırakırken ben yavaş yavaş eriyordum. Ona öfkelenmek en nefret ettiğim şeydi.
Ben ona kızmayı hiç sevmemiştim ki.
Neden aktığını bilmediğim gözyaşlarımı hırsla silip yatağıma gittim. Barış'ı görmeden yıllar geçirmiştim şimdi böyle oturup ağlamam saçmaydı. Barış nasıl bensiz yapabilirse bende onsuz pekala yapabilirdim ama bu defa bilmediğim bir şey vardı.
Ne ben duygusuz Zuhal'dim ne de Barış eski çocuk Barış...
Bu ayrılık birbirimize verdiğimiz ilk yara değildi lakin en ağırı olacaktı.
...
Bu bölümü biraz aralarındaki ilişki biçimini anlamanız için yazdım
Toxsik bir ilişki yok aralarında bunu baştan belirteyim. Yalnızca çok küçük yaşta tanıştıkları için karakterleri oturdukca aralarındaki ilişki biçimi de değişiyor çünkü ikisi de büyüyor
Bu bölüm gelmiş ve gelecek bölümler içerisinde en neşesiz bölüm olacak yani bu bölüm için üzülmeyin. Öyle ağlamalı zırlamalı bir kurgu değil bu hiçte olmayacak
Umarım beğenirsiniz
Kurgunun bayağı oturduğunu varsayarsak herkes tarafını belli etsin bence
Zuhalteam
Barışteam
Benim tarafım belli ben Keremciyim ndjdjdjd
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazması Oyalı / Barış Alper Yılmaz
Fanfiction"Hah yazman da oyalı, köyden indim şehire falan mı çekiyoruz hayırdır"