İzel- Acilen
Onay Şahin- Kalem Çektim
Gülşen- BAL
Gülşen- Yurtta Aşk Cihanda Aşk
...Dolaptan çıkardığım kaseleri tezgaha yerleştirirken aklıma takılan bir soruyla Barış'ı görmek için arkama doğru döndüm.
"Barış sen sütlaç sevmiyorsun ona rağmen nasıl bu kadar iyi sütlaç yapıyorsun?"
Bu benim daha önce neden aklıma gelmemişti bilmiyorum ama böyle bir gerçek vardı. Barış sütlaç sevmezdi ona rağmen bu denli güzel sütlaç yapması garipti. Yemek yapmayı öyle çok bilmezdi hatta tatlı yapmayı da bilmezdi ama sütlaç konu olduğunda gerçek bir aşçı oluyordu. Kahve gözlerini kırparak elimdeki kaselere baktı.
"O kaseler küçük başka kase al"
Sorduğum sorudan kaçmak için kaseye bahane buluyordu. Onu böyle ısıra ısıra sevmek istediğim nadir anlardan biri de bir sorudan kaçmak isteğinde saçmalaması olduğu için bana emir kipi kullanarak konuşmasını sorun etmedim ve başka bir kase aldım.
"Bu oldu mu bak bakayım"
Kaseye bakmaya bile tenezzül etmeden"oldu" deyip önüne dönmüştü. Zaten hepimiz derdinin kase olmadığını biliyorduk.
"Burnun acımıyor değil mi?"
Sorusuna "hayır" diyerek kaseleri ona doğru uzattım. Renginin ne olduğunu yıllardır çözemedim kaşlarını çatarak emin olmak istercesine baktı.
"Sen bir bayır domuzu olabilirsin ama bende dünkü çocuk değilim Barış efendi"
Kaşlarını çatmaya devam ederek kaselere sütlaç doldurmaya başladı.
"Dünkü çocuksun kızım tek yastık darbesiyle insanın burnu mu kanar aklım çıktı bir şey olacak diye"
Merhamet ve öfke aynı yerde nasıl böyle kusursuz barınabilirdi hiç anlamamıştım ama oluyordu işte. Barış sonsuz merhametini de öfkesini de aynı hamurda yoğuruyordu. Ne öfkesi bir insanı derinden yaralardı ne de merhameti bir yarayı tamamen iyileştirmeye yeterdi. Öyle arada öyle kusursuz bir düzeni vardı ki insan bazen hayran olmuyor değildi. Herşeyi tam ortada ama bir o denli de en uçlardaydı. Ölçüsü ölçüsüzlük gibiydi.
Yüzünü biraz fazla incelediğimi farkedince kendime kızarak ondan uzaklaştım. Bu aralar bana bir şeyler oluyordu iyiden iyiye. Aşırı alık bir kadın olup çıkmıştım.
"Civciv sen salona geç ben bunları dolaba koyup geliyorum"
Yüzümü buruşturarak elimle yüzümü gizledim.
"Unuttuk sanıyordum bunu Allah'ın ayısı. Nereye gitti benim rüşvetlerim "
Sütlaçları dolaba yerleştirirken bana bakıp kahkaha attığı için az daha sütlaçlar gidiyordu.
"Karadeniz çocuğuna rüşvet işlemez"
Ona verdiğim rüşvetlerimi gayette kabul etmişti zamanında ne boş konuşuyordu şimdi. Başkasının yanında demeseydi bari. İtibarım artık kaç paralık olurdu bilmiyorum. Omzuna hafifçe vurarak gözlerimi kapadım.
"Küçük tatlı sırrımızı saklamaya ne dersiniz. Yoksa ben senin cesedinizi saklamak zorunda kalırım bayım"
Omzundaki elimi alarak parmak uçlarıma oldukça hafif bir öpücük kondurdu.
"Ötede sakla canım"
Elimi hızla geri çekerek arkamda birleştirdim. Son zamanlarda bana fazla temas ediyordu. Bu hoşuma gitmiyordu ya da hoşuma gittiği için sinir oluyordum bilmiyorum. Tek bildiğim Barış eski Barış değildi bende eski Zuhal değildim bunun farkındaydım ama yine de tek bir dokunuşuyla aptal aptal ürpertiler hissetmem yanlıştı. Biz eskiden çok iyi iki dosttuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazması Oyalı / Barış Alper Yılmaz
Fanfiction"Hah yazman da oyalı, köyden indim şehire falan mı çekiyoruz hayırdır"