3

77 12 0
                                    

[Peter's POV]

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

[Peter's POV]

Oh-umm-merhaba?

"Cidden Ned!" dedim telefonuma. "100 dolarına bahse girerim ondan daha güzel birini görmemişsindir."

Yatağımda zıplıyordum, en yakın arkadaşım Ned'le telefonda konuşuyordum. Aklımda binlerce düşünce dönüyordu, hepsi de gördüğüm kızla ilk karşılaşma anılarını tekrarlıyordu.

"Peter, hadi ama! Bu kızla yeni tanıştın!" dediğini duydum diğer tarafta Ned'in. "Muhtemelen onun adını bile bilmiyorsundur!"

"Hayır, biliyorum. İsmi Mila."

"Tamam, iyi. Adını biliyorsun. Ama ne oldu? Ona merhaba falan dedin mi?"

"Eh, evet? Bir nevi..." diye mırıldandım, sırt üstü düştüm. "Demek istediğim, ilk önce yüzüstü düştü."

"Vay Peter! O senin için mükemmel!"

"Öyle mi düşünüyorsun?"

"Evet! İkiniz de beceriksizsiniz!"

"Haha çok komik." dedim alaycı bir tavırla. "Ama yine de gitmem lazım. Bunu sana yarın anlatırım."

"Peki, nasıl istersen."

Telefonu kapatıp yatağıma fırlattım. Delmars'tan aldığım sandviçimden bir ısırık aldım ve odadan çıktım. Yanan bir şeyin kokusunu alabiliyordum ama bu evde bu normaldi. May Teyzemle yaşıyorum ve o dünyanın en iyi şefi değildi. Yaptığı en iyi şey mikrodalgada pişirilebilen tavuk parçalarıydı.

"O kız kim ve neden onun üzerine 100 dolar bahse giriyorsun?" diye seslendi May mutfaktan.

"Ummm, ne kızı?" dedim, odama geri dönmek için arkamı dönerek.

May plastik spatulasını bırakıp tezgaha yaslandı. Tek kaşını kaldırıp cevap vermemi bekledi ve bende ona doğru döndüm.

"Bugüngerçektengüzelbirkızlatanışmışolabilirim." dedim hızlıca. "Tamam, konuşma bitti!"

Odamın mahremiyetine doğru koşmaya çalıştım ama May gömleğimin yakasından tutup beni geri çekti.

"Peter Benjamin Parker, eğer benim haberim olmadan gizlice bir kızla çıkıyorsan, Tanrım bana yardım et!" dedi. "Önce genç bayanın benimle tanışmasını isterdim."

"May! Onunla bugün tanıştım."

Gömleğimi bırakmadan önce teyzemin gözleri bir anlığına şüpheyle parladı. "Peki ya Liz?" diye sordu. "Her zaman ona karşı bir şeyler hissettiğini düşünmüştüm." 

Liz, Midtown'da üçüncü sınıftaydı ve ben ona birinci sınıftan beri aşığım... Elbette, ondan hoşlanıyordum. Onu her gördüğümde ne diyeceğimi unutuyordum. Ama Mila'yı gördüğümde daha farklı bir şey hissetmiştim.

"Senin bir oyuncu olduğunu bilmiyordum Pete!" diye bağırdı May, spatulasını alıp tavasına bir şey soktu. "Bu ne zaman oldu?"

"May, ben oyuncu değilim."

 "Hı hı. Dur, bu ton balıklı güveç yanmış." diye mırıldandı. "Ceketini al, onun yerine Çin yemeği yemeye gideceğiz."

..........

BZZZ

BZZZ

BZZZ

Yatağımda yuvarlandım ve alarmımı kapatmaya çalışırken komodine çarptım. İnledim ve gözlerimi ovuşturdum, vücudum yorgun hissediyordu. Sırt çantamı alıp ayrılmadan önce üzerime gri bir kazak ve bir eşofman giydim.

"Hoşçakal May!" diye bağırdım. "Daha sonra döneceğim!"

"Tamam Pete, umarım gençlik hormonlarını çözer ve Liz ile diğer kız arasında karar verirsin!"

"Ne? Ah! Hayır, Tanrım!"

Çantamı omzuma astım ve kulaklığımı telefonuma taktım. Spoon'un 'The Underdog' şarkısına bastım. Trene atladım ve 36. caddede durana kadar bekledim.

Midtown istasyonun hemen karşısındaydı, ben de futbol sahasını geçtim. Merdivenlerden yukarı çıkarken, kapı eşiğinde birinin durduğunu fark edemeyecek kadar müziğime dalmıştım.

"Ah, ne kötü." dedim ve kulaklığımı çıkardım.

Mila olduğunu anlayınca durdum. Saçını dağınık bir topuz yapmıştı ve siyah deri bir ceketle birlikte Kaptan Amerika tişörtü giymişti. Siyah kot şortunun alt kısmı yıpranmıştı ve bileğinde ileri teknoloji görünümlü bir saat vardı.

"M-Mila!" diye bağırdım. "S-sen Midtown'a mı g-gidiyorsun?"

Başını salladı, ifadesi mesafeliydi. Açıkça bu yerden keyif almıyordu.

"Peki n-neden kapının ortasında d-duruyorsun?" diye sordum, birkaç öğrenci yanımdan geçerken.

"Kalabalıktan nefret ediyorum." dedi bana dik dik bakarak. "Ve nedenini sorma çünkü sana cevap vermeyeceğim."

"O-oh... tamam....sanırım sınıfta görüşürüz o zaman?"

Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi ve bana baş parmağını kaldırdı. "Evet!" diye mırıldandı.

Dürüst olmak gerekirse olumsuz enerjiler yayıyordu. Neden bu kadar üzgün olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu ve bana söylemeyi planladığını da sanmıyordum. Sınıfa doğru yürürken, onun alçak sesle bir şeyler fısıldadığını duydum.

"Bu, babamın beni tüm derslere dahil etmek için okula e-posta göndermesi gibi bir şey değil.."

Kafam karışmış bir şekilde gözümü kaldırdım ama bunu düşünmeye zahmet etmedim. Şimdiden kötü bir gün geçiriyor gibi görünüyordu. Sınıfıma girdim ve Ned'i gördüm.

"Naber dostum!" dedim elimi uzatarak.

Gizli tokalaşmamızı kısaca yaptık ve ben de onun yanındaki boş masaya oturdum.

"Tamam, dökül." dedi Ned. "Bu gizemli kız kim ve neden ona takıntılı gibi görünüyorsun?"

"Ona takıntılı değilim!"

"Dün gece telefonda sürekli ondan bahsettin."

"Buuuuuuuuu tttaaaakııııınttttttııı deeeğiiiiiillllll."

"Evet, öyle Peter. Şimdi bana ne olduğunu anlatacak mısın?"

Dün Ned'e hatırladığım her şeyi anlattım. Düştüğü andan kaybolduğu ana kadar. Ned hâlâ Mila'nın yaşayan en güzel kız olduğuna inanmıyordu, ben de ona bunu kanıtlayacağımı söylemiştim.

Ders bittikten sonra Ned ve ben fiziğe doğru yola çıktık. Sınıfa girdiğimizde Mila'yı masada otururken gördüğüme şaşırdım. Benim sınıfımda mıydı?

"Hey Peter." diye mırıldandı. "Yanıma oturmak ister misin?"





[Peter Parker] Senseless - ÇEVİRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin