"İlâhî! Sen ihsanlarını kesmemiş iken nasıl başkalarından medet umulur? Sen verme âdetini değiştirmemişken nasıl başkasından istenir?"
-Hikem-i Atâiyye / İbn Atâullah el-İskenderî
***
"Mehmet..."
Gözlerinde gizlediği mânâları çözmeye çabaladığım, acısını, hüznünü ve elemini gidermek için çırpındığım anlardan biriydi. Uykunun bir türlü bizi esir alamadığı bir zaman diliminde bulunuyorken direndiğimin farkındaydım. Uyursam yerinden usulca kalkacak ve çalışma odasına gidip yalnızlığını büyütecekti.
Parmaklarım sakalları üzerinde bir kuşun kanadını tutar gibi gezinince irkilir gibi oldu. Fakat bu sefer geri çekilmedi. Bedeninin gerildiğini, kaşlarının hafifçe çatıldığını, bir an nefesi kesilir gibi olduğunu gördüm. Ama beni incitecek bir şey yapmaktan çekinir gibi kaçmaktan imtina etti.
Alnına düşen siyah saçlarına, gözlerini çevreleyen uzun kirpiklerine, beyaz tenine ve bir şey söylemek ister gibi araladığı fakat çok geçmeden geri kapattığı dudaklarına baktım. Yüzüne baktıkça sanki ilk defa âşık olmuş gibi kalbimde deli atların koşmasına hiçbir mânâ giydiremiyordum. Ben, ondan önce hiç kimseyi sevmemiştim sanki. Ondan önce kimseye dokunmamıştı ellerim. Ve ondan önce kimsenin yanında bu kadar huzurlu hissetmemiştim. Nedense bunu o da bilsin istedim.
"Seni çok seviyorum, biliyor musun?"
Uzun süredir hareketsiz olan bedeni bu sözüm üzerine kıpırdadı. Üzerimizdeki örtüyü göğsümüze kadar indirip bileğimden nazikçe tuttu. Sakallarına sürdüğüm parmaklarımı ve avuç içimi uzun uzun öptü. Ben de seni seviyorum, demedi. Güzel sözler söylemedi ama yine de avuç içime kondurduğu birkaç öpücük, yanaklarımda gezdirdiği elleri ve göğsünde dinlenmemi ister gibi beni kendine çekişi ona yeniden kuvvetli bir şekilde kapılmama yetti.
Uyuyana dek saçlarımı öpüp okşadı, sırtımı sıvazladı usul usul. Onun sıcaklığında mayıştım iyice. Küçük bir çocuk gibi minicik armağanlardan koca mutluluklar ürettim. Uyumadan önce soğuk elini karnımın üzerinde hissettim. Bugün değil ama çok sonraları aslında beni değil de bebeğimizi sevdiğini o tanıdık acıyı bağrıma basa basa idrak edecektim.
***
Birlikte kahvaltı ederken aramızdaki bazı engelleri aşmış olmanın mutluluğu vardı içimde. Toy bir âşık gibi hissediyordum. Bir an gözlerimiz çarpışacak olsa ellerimi nereye koyacağımı bilemiyor, dudağının kenarı hafifçe kıvrılarak bana gülümsese bu minik tebessüme koca koca mânâlar yüklüyordum.
Çayından bir yudum alırken: "Bugün..." deyip çok kısa bir an bana baktı. Çatalımı batırdığım peynir dilimini ağzıma götürüp ağır ağır çiğnerken merakla yüzüne baktım. "Biraz gecikebilirim. Dersten sonra randevum var. Sonra da bir arkadaşla buluşacağız."
Psikolojik destek alması zaruri olduğu için bunu aksatmadığını fark etmek hoşuma gitti. Arkadaşıyla buluşma meselesine pek gönüllü olamasam da onun da kendine göre sosyal hayatı olduğu gerçeğini artık kabullenmem gerekiyordu. Birkaç aydır bencil bir hisle sürekli benimle olmasını istememin sebebi belki de bana olan uzaklığının kalbimde biriktirdiği hasretten dolayıydı. İlk baştan beri normal bir evlilik hayatımız olsa ve bana bu denli geç gelmese şimdi onun eve saat kaçta geleceği pek de umrumda olmayacaktı. Yine de belli etmedim. Sadece merakımı gidermek için: "Hangi arkadaşın?" Diye soruverdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçtıkça Yaklaştığım Hakikat
Spiritual"Neden mi? Çünkü senden kaçtıkça hakikate yaklaşıyorum. Ama hep engel olmaya çalışıyorsun. Yolumun üstünden çekil artık..."