"Tefekkür kalbin kandilidir. O olmazsa kalbin ışığı söner." (263. Hikmet)
-Hikem-i Atâiyye/ İbn Atâullah el-İskenderî
***
"O, çok farklı biri Beyza..."
Boş vaktimi genel olarak kitap okuyarak geçiren ben, şu sıralar bir 'adamı' okumakla meşguldüm. Beyza, dert ortağımdı artık. Bir zamanlar ben, onun evliliğindeki sorunları dinlerken şimdi ise o, can kulağıyla beni dinliyordu. Esasında Mehmet'le bir sorunumuz yoktu. Sadece onun dünyasına ulaşmıyordu elim. Dünyaya bir hüzün perdesinin ardından bakıyordu.
"Nasıl farklı?"
Derin bir nefes alıp ellerimi beyaz önlüğümün cebine koydum. Elinde bir bardak çayla okul binasına doğru yürüyen Elif Hoca'ya başımla selam verip gülümsedim.
"Bilmiyorum... Yani ifade edemiyorum tam. Bir şey arıyor gibi. Ya da bir şeyi özlüyor gibi. Canı yanıyor gibi ya da. Ama canının acısına çare bulamıyor gibi... Artık iki evli insan olmanın dışında bir yerdeyiz. Onun dünyasına giremiyorum bir türlü."
İçerisinde lacivert ve siyah hareler bulunan mavi gözleri, söylediklerimi anlamıyor gibi çehremde gezindi. Kendimi anlatamıyor olmanın sıkıntısı doldu içime. Yine de anlatmaya çalıştım:
"Bazen şey gibi hissediyorum... Böyle... Sanki oturuyordum bir köşede. O geldi. Boş buldu yanımı, oturdu. Şimdi öyle sessizce oturuyoruz ikimiz. Yalnızlığımız son buluyor sadece. Ama ötesi yok... Büyük bir boşluk var aramızda. İkimizin de eli birbirine ulaşmıyor."
"Mutlu değil misin?"
Derin bir iç çekip başımı iki yana salladım.
"Artık aradığım şey mutluluk bile değil. Sadece onu anlamak istiyorum. Bazen kendimi bile unutup sadece onun yarasıyla ilgilenmek istiyorum. Ama izin vermiyor. Ne zaman bir adım atsam uzaklaşıyor benden."
"Aylar geçti Zeynep... Bu anlattıkların... Bana normal gelmedi. Belki de psikolojik destek alması gerekiyordur. Bir sıkıntısı vardır belki de. İnsan, bazı şeyleri tek başına çözemez Zeynep. Hatta bazen eşiyle bile çözemediği sorunları olur... Onun da bir uzmandan destek alması gerekiyor olabilir."
"Söyledim bir kere..." diye fısıldadım. "Ama kabul etmedi."
Okul duvarının önünde yan yana dikilmiş fidanların yakınına geldiğimizde duraksadı. Gözlerini bana çevirip: "Bir şey soracağım" dedi. "Ama yanlış anlama beni."
Tereddüt etsem de: "Sor..." dedim.
"Konuşmandan anladığım kadarıyla aranızda bir karı-koca ilişkisi yok."
Yutkundu, yüzünde acı dolu bir ifade belirdi.
"Yani bizim gibisiniz biraz sanki. Birbirinize uzak. İki yabancı gibi..."
Ona Fatih'i, geçmişimi veya Mehmet'in korkularını anlatamayacağım için ne söylersem söyleyeyim anlaşılmayacaktı. Bu yüzden gözlerimi ondan kaçırmakla yetindim. Bu da onun için yeterli bir cevap olmuş gibiydi.
"Bu çok zor bir durum Zeynep. Sen bir kadın olarak sevilmek, değer görmek, iltifat edilmek istemez misin? Sana acı vermiyor mu bu uzaklık? Nasıl başa çıkıyorsun?"
Mehmet'in acısına ve onun dünyasına girmeye o kadar çok odaklanmıştım ki bunu hiç düşünmemiştim. Bir evde iki yabancı gibi oluşumuzu, bir giz açığa çıkmış gibi hayretle düşündüm. Bunun çok uzun süredir devam ettiğini sonra... Üstelik Fatih'in ne adı, ne konusu geçiyordu artık evde. Ve ben, Mehmet'in dünyasına girmek için o kadar çok çaba harcıyordum ki artık Fatih'i eskisi kadar düşünmüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçtıkça Yaklaştığım Hakikat
Espiritual"Neden mi? Çünkü senden kaçtıkça hakikate yaklaşıyorum. Ama hep engel olmaya çalışıyorsun. Yolumun üstünden çekil artık..."