12- Geçmişin İzleri

170 26 34
                                    

"Kaçırdığın ibadetlerden dolayı üzülmemen ve günahlardan pişmanlığı terketmen kalbinin öldüğünün alametlerindendir." (45. Hikmet)

-Hikem-i Atâiyye/ İbn Atâullah el-İskenderî

***

Annem, yıllardır bu anı bekleyerek rengarenk yazmalara işlediği iğne oyalarını bana gösterdi. Her bir yazmayı tek tek gösteriyor, yaptığı eserden gururlanarak gülümsüyordu. Hepsini güzelce katlayıp bohçalara koydu. Dantelleri, yatak-yastık örtülerini ve diğer el işlerini de özenle ve ihtimamla yerleştirdi bohçalara. Odamda büyük bir yığın hâline gelen çeyizime baktım. Çay, kahve ve tost makineleri, tencere ve tabak takımları, çatal kaşıklar... O kadar çok şey almışlardı ki... Bazılarını gereksiz bulsam da onları kıramamıştım. Biraz olsun mutlu olmak, en azından annemin mutluluğunu paylaşmak istedim... Aylardır da bunu istiyordum zaten. Ama olmadı.

Odamın içinde keskin bir naftalin kokusu vardı. Annemin sandığı açılmışsa ve içinden benim için yıllarca özenle sakladığı çeyizleri çıkardıysa evimiz hep bu tanıdık kokuyla dolardı zaten. Hatıra olarak kendi çeyizinden de bana hediyeler bırakmıştı. Bazıları yılların etkisiyle sararmış olsa da her biri benim için özel anlamlar taşıyordu.

Annem, son bohçanın da fermuarını kapatırken gözlerindeki yaşı gizlemek için yüzünü benden başka tarafa çevirdi. Sıkıntıyla iç çekip yanına vardım. Başını yere eğdi, dudaklarını ısırdı. Açık kahverengi güzel gözleri kıpkırmızı olmuştu. Yanakları ise her kendini sıktığında olduğu gibi al al...

Ellerimi dizine koyup ovuşturdum.

"Hep 'evlen yuvanı kurduğunu görelim artık' demez miydin?"

Gözlerini yukarı kaldırıp kırpıştırdı, iki eliyle kirpiklerinin altındaki yaşlığı sildi.

"Sen bana bakma... Gurbette değil, İzmir'de yakınımda olsaydın bile şimdi olduğu gibi ağlardım. Kolay mı? Yıllarca bu evde ne anılar biriktirdik... Odan artık boş kalacak, benim için çok zor. Tek kızımsın sen."

Kirpiklerine kadar gelen yeni yaşları silip ona sımsıkı sarıldım. Bana hep güvende hissettiren kokusunu içime çektim.

"Mehmet evlenip boşandığı için böyle değilsin, değil mi? Ya da yaş farkımızdan dolayı..."

Kollarını benden ayırıp: "Hayır hayır..." dedi. Sanki yolun burasına kadar gelmişken ve dini nikahımız bile kıyılmışken vazgeçeceğimden korkuyordu.

"Adam gencecik daha. Yaşını hiç göstermiyor. Hem saygılı, edepli biri. Boşanmış olabilir, insanlık hâli. Önemli olan ahlâkı."

Annem, Mehmet'i bana savununca gülesim geldi. Onunla biraz daha sohbet etmek istedim ama zil sesini duyunca kalkmak zorunda kaldım. Annem de benimle birlikte ayaklandı.

"Konuşmaya daldık, adama kahvaltı bile hazırlamadık daha. Hadi, kalk kalk."

Mehmet Rize'den her geldiğinde telaşa kapılan annemin hâllerine artık alıştığım için bir şey demeden onun ardından yürüdüm. Biraz sonra kapının önüne vardık. Annem, başının üstünde düğüm yaptığı eşarbının uçlarını çözüp göğsüne bıraktı. Yüzünü son kez silip kapıyı açtı. Üzerimde dış kıyafetim olmadığı için kapı açılınca dışarıdan görünmeyecek kadar kenarı çekildim.

"Selamun aleyküm..."

"Aleykümselam oğlum, geç geç..."

Mehmet, içeri geçince yüz yüze geldik. Bir an afalladı. Fakat çok geçmeden kendini toparladı. Elinde tuttuğu bir saksı çiçeğe şaşkınlıkla baktım. Bir keresinde bana artık buket çiçeklerden almamasını, onların koparılmasını sevmediğimi söylemiştim. Şimdi elinde bana uzattığı çiçeğe bakarken ne diyeceğimi şaşırmıştım bu yüzden.

Kaçtıkça Yaklaştığım HakikatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin